Şub 05

Uykusuzluk | Elif Çelebi

Yazan Editör Kategori atölyeden

Adamın günlerdir gözüne uyku girmemişti. Bir derdi de yoktu aslında. Sadece sıkılıyordu. Peki neden? Evi ve ayağı sıcak, işi de, kafası da rahattı. Evet, yalnızdı ama bu onun kendi tercihiydi. Kimseye muhtaç değildi. Zaten arkadaşı falan da yoktu. İnsanları pek sevmezdi. Hele çocukları hiç! Sıkış tıkış otobüslerde gide gele, hepsinden nefret etmişti. Kimseye bulaşmadan yaşadığı sessiz, sakin bir hayatı vardı. Eee? Nerden çıktı şimdi bu uykusuzluk?

Yürürken pek etrafına bakmazdı. Aman diyeyim, ya biriyle göz göze gelir de selam vermek zorunda kalırsa! Kaç kere kapıdan çıktığında, koridorda insanları görüp eve geri girmişti de, işe geç kalmıştı. Bir keresinde, asansörün önünde bekleyenlere görünmemek için tüm alışveriş çantalarını altıncı kata taşımıştı. Evini de sırf, apartmanın tek kapılı holü burası diye, en üst kattan seçmişti. Ah bir de uyuyabilse… Son günlerde bu yüzden neler neler gelmişti başına!

Yanlış sokakta olduğunu fark edip aval aval bakınırken “Abi, sen arka sokakta oturuyorsun!” diyen çocuğu şaşkınlıkla süzdü. Üstü başı un içindeydi. Tek kelime etmeden telaşla yoluna devam etti.

Bina kapısına bir türlü girmeyen anahtarlara laf ederken, arkasından gelen sese döndü. “Abi, bu senin oturduğun bina değil ki!” Hayda! Bu da eli yüzü boya içinde başka bir çocuktu.

Arabanın kapısını açamayınca öfkelenmişti. Sıkışmış mıydı? Sarsmaktan kol elinde kalacaktı ki karşıdan gelen sese baktı. “Abi senin araban yok ki!” Buyurun bir çocuk daha! Bir yandan lastik tekerleğini yuvarlıyor, bir yandan da kendisine kıs kıs gülüyordu. Adam söylenerek hızlıca uzaklaştı.

Daha fazla rezil olmadan soluğu hastanede aldı. Doktor evirdi çevirdi, ölçtü biçti, düşündü taşındı… Sonunda haykırdı.

— Tam tahmin ettiğim gibi! Çağımızın vebası! YBH!

— YBH mi? O ne? Yeni bir virüs mü?

— Yook! Çok eskidir kendisi… İnsanlık tarihi kadar eski!

— ???

Yaygın Bencillik Hastalığı!

— Ne? Nasıl kurtulurum peki?

— Yardım etmeniz gerekiyor!

— Kendime mi?

— Durum ciddi! En acilinden bir tedavi yazıyorum. Gecikmeden başlayın!

Adam eczaneye yetişmek için koşarak çıktı. Kâğıda baktı. İlaç değil, “çocukla yardımlaşma” yazıyordu. Şaka mıydı bu? Yok yok, bu bir ceza olmalıydı.  Başı döndü, sorgulayacak gücü kalmamıştı. Çaresiz eve yürüdü. İşi gücü yok, çocuk mu arayacaktı?

Yine uykusuz geçen uzun bir gecenin ardından, sabahın köründe yollara düştü. Acemice etrafına bakındı. Sokak ne kadar kalabalıktı. Daha önce hiç fark etmemişti. Bir umut göz gezdirdi. İyi de, bu saatte çocukların sokakta ne işi olabilirdi, saçmalamıştı resmen! Hemen, hiç değiştirmediği alışkanlıklarına koyuldu. Önce fırına gitti. “Abi paketin hazır!” diyen sese kitlendi. İşte oradaydı! Un torbası taşıyan çocuğa bakıp seslendi. “Sen yenisin herhalde? Dur yardım edeyim!” Çocuk şaşırdı. Adam yıllardır ilk defa kendisiyle konuşmuştu.

           Fırından çıktığında kendini garip hissetti. Yürüdü. Ayakları yolu biliyordu. Aniden durdu. Bir yandan poğaçasını yerken diğer yandan sağ ayağını kaldırdı. Düşünmeden, otomatik hareket ediyordu. Derinden gelen sese odaklandı. “On dakika geç kaldın abi! Ayakkabılarındaki un ne iş?” Fırçayı hızlı hızlı savuran yerdeki çocuğa baktı. “Adın ne senin? Eline sağlık, parlatmışsın!” Çocuk bir adama, bir elindeki paraya baktı. Yıllardır tanıdığı adamdan ilk defa bahşiş almıştı.            Adam yürümüyor, sekiyordu sanki! Güneş bir başka mı parlıyordu bugün? Durakta beklemeye başladı. Galiba otobüsü kaçırmıştı. Birinin ona baktığını hissetti. Bir çocukla göz göze geldi. Lastikçide ne işi vardı? Ufaklık neşeyle bağırdı. “Abi geçen gün korkuttun bizi… Arabayı deli gibi salladın falan… Neyse iyi gördüm seni, saygılar!” Adam sağ eliyle cebindeki reçeteyi buruşturdu. Ruhu derinlerden gelen uyanışı, sol eli ise küçük tamirciyi selamladı. Çocuğun yuvarladığı tekerlekten de kara gözleri, ışıl ışıldı.   

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.     

Yorumlar akışı .

2 Yorumlar



yazı çizi  
Facebook Twitter More...