Barda | Sitare Kanşay Sarayönlü
Yazan Kategori atölyedenKomiser İsmet olay mahalline gelene kadar ortalık durulmuştu. Ancak sedyelerle ambulansa taşınanların durumuna bakılırsa az önce kan gövdeyi götürmüş olmalıydı. İçeride her yan cam kırıklarıyla doluydu. Barın arkasındaki camekanda dizili şişelerin çoğu parçalanarak yerlere saçılmıştı. Komiser camlara basmamak için sekerek girdi bara.
İçeride eteğinin yırtmacı jartiyerine dek açılmış, saçı başı dağınık, perişan halde bir kadın yere çökmüş, karşısındaki duvara boş gözlerle bakıyordu. Olayın şokunu henüz üzerinden atamamış kadınla şu an konuşmanın faydası yoktu.
Bir köşede hasta bakıcılar epey hırpalanmış haldeki barmen Recai’nin kaşına dikiş atıyordu. Adamcağızın feryatları dışarıdan duyuluyordu. Dikiş faslı bitince barmen kendine gelir gibi oldu. Komiser İsmet’i görünce iyice toparlandı:
“Buyrun baş komiserim, hoş geldiniz” diyecek oldu. İsmet yüz vermedi.
“Pek de hoş gelmedim Recai. Geçmiş olsun. Yaralanmışsın.”
“Ya, işte, oldu bir şeyler. Bizim işler böyledir.”
“Anlat bakalım biz de bilelim, nasılmış sizin işler. En başından anlat ama.”
Recai’nin yüzü bir anda ciddi bir ifadeye büründü. Biraz düşündükten sonra anlatmaya başladı:
“Valla bunca zaman bar işletirim, ben böyle iş görmedim.” Sesini alçaltarak devam etti. “Önce şuradaki kadın geldi, oturdu bara. Üst, baş, saç, makyaj o biçim. Şuh tavırlar filan. Viski istedi, verdim. Elinde cep telefonu, habire çın çın mesaj geliyor. Viskiyi bir dikişte yuvarladı, ikinciyi istedi. Bu arada mesajlaşmaya devam. Gözlemeye başladım kadını. Malum patron dükkânında işe çıkıldığını duyarsa dürer defterimizi…”
“Tamam, tamam. Sonra ne oldu?” demese uzatacaktı.
“Sonra adam geldi komiserim.”
“Hangi adam?”
“Uzun boylu, takım elbiseli, kasıntı bir tipti. O kadar boş yer varken kadının yanına oturdu. İki şat votka da o yuvarladı. Bu arada ikide bir kadını süzdüğü de gözümden kaçmadı. Eh, kadın da dikizlenmeyecek gibi değildi hani.”
“Eee, kısa kessene oğlum” diye payladı İsmet. Recai kendine gelir gibi oldu.
“Sonra adam kadına ‘Size içki ısmarlayabilir miyim?’ diye sordu. ‘Neden olmasın’ dedi kadın. Bu ara çın çın mesajlar gelmeye devam ediyor. Adam ‘Meşgulsünüz galiba’ dedi. ‘Ya, hiç sormayın’ diye cevap verdi kadın dertleşircesine. Biraz garibime gitti. Bunlar karşılıklı kadehleri yuvarlamaya başladılar. Tabii kafalar bir dünya. Tam samimiyeti ilerletmişlerdi ki yanlarına diğer adam geldi.”
“Diğer adamı tanıyor musun peki?”
“Tanımaz mıyım, Namlı Necdet derler ona. Adam belanın amcaoğlu. Akşamüstünden beri köşesinde demleniyordu. Meğer bu da kadını gözüne kestirmiş. ‘Ben de hanımefendiye içki ısmarlayacağım’ diye tutturmaz mı? Necdet gibi façalı, çam yarması adamı görünce öteki tırsar, yavaştan toz olur sandım. Ama kasıntı adam bana mısın demedi. Bir anda sorgusuz sualsiz daldı Necdet’e. Yapmayın beyler diye araya girmeye çalıştım ama nafile. Gördüğünüz gibi bütün dükkânı yıktılar başımıza…”
Komiserin aklını kurcalayan bir şey vardı.
“Tamam, iki adam kadın için birbirine girmiş, anladık. Peki bu kadının hali ne o zaman? Ona ne oldu?”
“Anlatacağım efendim. Gözü dönmüş adam epey hırpalandıysa da yılların Namlı Necdet’ini altına almış inim inim inletiyordu. Bir ara dedim ki Namlı efsanesinin hakkın rahmetine kavuşacağı yer bizim bar olacakmış demek. Ancak o sırada kadın birdenbire delirmiş gibi adamın üstüne atlayıp bağırmaya başladı. ‘Allah belanı versin Ercan. Öldüreceksin adamı. Zaten evlilik yıldönümümüzü mahvettin beceriksiz herif. Fantezi yapmak senin neyine, ben sana Antalya’ya tatile gidelim demedim mi’ diye. Önce ne olduğunu anlayamadım. Necdet de anlamamış olmalı ki o canhıraş haliyle bile bir tuhaf bakıyordu. Meğer kadın kasıntı adamın nikâhlı karısıymış komiserim.”
Dönüp kadına baktılar. Kadın olayın şokunu biraz olsun atlatmış olmalıydı ki telefonla konuşuyordu. “Haber verdiğiniz için teşekkür ederim” dedikten sonra üstünü başını düzelterek kendine çeki düzen vermeye çalıştı.
“Geçmiş olsun size de” dedi komiser. Kadın komiserin yüzüne bakamadan, utangaç bir tavırla “Teşekkür ederim efendim” diye cevap verdi. “Hastaneden aradılar, eşimin durumu iyiymiş. Necdet Bey’den şikâyetçi olmayacağız, o da bizden şikâyetçi olmayacakmış.”
“O zaman ortada mesele kalmıyor. Zarar ziyanı ödemek dışında tabii” dedi İsmet kalender bir tavırla.
“Tabii ki ödeyeceğiz. Şimdi kusura bakmazsanız acelem var. Bebeğin bakıcısıyla mesajlaşıyoruz da, oğlum bensiz uyumuyormuş. Bir an evvel eve gitmem gerek.”
Komiser başıyla onayladı. Zaten istediklerinin hepsini öğrenmişti. Kadın hızlı adımlarla, başı önünde bardan çıkarken az önceki şuh halinden eser kalmamıştı. Barmen camları süpürmeye hazırlanırken “Şu hayat denen dönme dolapta daha neler göreceksin Recai” diye söylendi kendi kendine.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.