Bay Noksanbilmiş ve arzın merkezine uzanan boru hattı | Eda Aydın
Yazan Kategori atölyedenBay Noksanbilmiş, bu soy ismini almadan önce adlı sanlı bir jeoloji mühendisiydi. Doğal madenler eşi benzeri görülmemiş bir tüketim yarışı sonucunda kuruyup gidince, Dünya’nın merkezine bir seyahat yaparak burada bulunan eriyik madenlerden yararlanma önerisini getiren de o olmuştu. Konferansların birinden diğerine koşuyordu. “Maden açlığı çekmemiz inanılmaz, hem de tam olarak koca bir rezervin üzerinde otururken” diyerek kalabalıkları ikna ediyordu çılgın önerisine.
İlk anda gür çıkan karşıt sesler bile ona hak vermeye başladığında büyük gün geldi. Arzın merkezine giden boru hattı açıldı. Merkeze ulaştıklarında hiç vakit kaybetmeksizin ne var ne yoksa yukarı pompalamaya başladılar; ilk sonuçlar epey ümit vericiydi. Bay Noksanbilmiş, sonuçları kamuoyuna duyurduğu bir basın toplantısında bu projeye ilk anda muhalefet etmişlerin dar kafalılığından, statükocu oluşlarından dem vurdu. Gerçi onlar bile ikna olmuştu, şimdilerde mahcupça günah çıkarıyorlardı. Hatta bazen bu mahcubiyet ile daha ateşli savunur hale gelmişlerdi: İnsanlık nasıl olmuştu da böylesine önemli bir kaynaktan mahrum etmişti kendisini binlerce yıldır?
Her şey tıkırında giderken, kanatlarına rağmen binyıllardır uçamayan tavukların ayaklarının yerden kesilmesiyle projede bir tuhaflık olabileceği akılları meşgul etmeye başladı. Dünya’nın azalan kütlesi gereği yer çekiminin de şiddeti hafifliyordu. Tavuklar bu sayede uçmaya başlamış, bu dünyaya bir yumurta daha getirmekten imtina ederek güney sahillerine doğru göç yolunu tutmuştu. Bay Noksanbilmiş ekranlardaki yerini alarak yer çekiminin hafiflemesinin insanlığa kazandıracağı muhtemel kolaylıklardan bahsedip durmuştu. Öncelikle insanlar daha zahmetsiz ve enerji tüketmeden yol alabileceklerdi. Dahası eşya taşımak için artık nakliye firmalarına ihtiyaç duyulmayacaktı, çünkü kocaman bir gardırop, zemin kattan en üst kata yalnızca bir dokunuş ile havalanmaya başlayacaktı. Daha birçok akla yatkın fikir döküldü Bay Noksanbilmiş’in dilinden, herkesi yeniden ikna etmeye yetecek kadar hem de.
Yer çekimsiz bir dünyada herkes kozmonot olmanın konforunu deneyimlemekten memnundu. Varis rahatsızlığı tarihe karışmıştı, ev kazalarının oranı düşmüş, ulaşım araçları kullanılmadığından hava daha temiz hale gelmişti. Ancak yer çekimi azaldığından Dünya Güneş’e daha çok yaklaşmış, bu sebeple mevsimler ortadan kalkmıştı ve yalnızca kurak bir iklim yaşanıyordu. Üstelik uyumak istediklerinde kendilerini yatağa sabitlemezlerse açık pencereden uçup gidiyor, evlerinden metrelerce uzaklıkta gözlerini açıyorlardı. Toprak sulanamıyordu, deniz de atmosfere karışmaya başlamıştı. Tüm bunların sonucunda ellerinde bolca bulunan tek bir şey kalmıştı: Mütemadiyen arzdan yeryüzüne pompalanan eriyik metaller. Eski yaşantılarına dönmek üzere tüm metalleri arza geri göndermek konuşuluyordu, ancak Bay Noksanbilmiş artık bunun mümkün olmadığını, kurduğu metal işleme sanayisi sayesinde herkese ölçülerine uygun ve vücutlarının tamamını kaplayan zırhlar yapabileceğini açıklıyordu. Eskisine oranla muhalefetin daha çok sesi duyuldu, ancak hissettikleri çaresizlik nedeniyle bir kez daha Bay Noksanbilmiş’e kulak vermeye karar verdiler. Birkaç ay sonra herkes orta çağ şövalyeleri gibi zırhları ile dolaşıyordu sokaklarda. Denizin üzeri de metal bir plaka ile kaplanmıştı.
Bu arada, gündelik hayat eskisinden daha da zahmetli bir hal almıştı. Herkes memnuniyetsizliğini dile getiriyordu getirmesine, ancak durumun vahameti ve yaşadıkları umutsuzluk ellerini kollarını bağlıyordu. Diğer bilirkişilere maddi üstünlük sağladığından, tüm gün ve gece Bay Noksanbilmiş konuşuyordu televizyonlarda, radyolarda. Reklam panolarını boy boy resimleri süslüyordu.
Bay Noksanbilmiş konuştukça dünyadaki nüfus günden güne azalıyordu, tüm bu insanların nereye gittiği ya da başlarına neler geldiği bilinmiyordu. Bay Noksanbilmiş bir gün evinden çıkıp da yeryüzünde yalnız olduğunu idrak edene kadar sürdü bu durum. Günlerce izlerini aradıktan sonra arza uzanan boru hattından aşağıya kaydıklarının farkına vardı. Birkaç kere seslendi, sesi borunun da etkisiyle yankılanarak ulaştı aşağıya. Defalarca denediyse de cevap alamadı. İnsanları arza hapseden umutsuzluk bu kez Bay Noksanbilmiş’i avucuna aldı, bir süre sonra da kederden delirip gitti. Fakat halen merak edilip durur: İnsanların neden arza Bay Noksanbilmiş yerine kendilerini hapsettikleri…
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.