Haz 16

Duygusal emboli / Z. Sevşah İnce

Yazan Editör Kategori atölyeden

duygusal-emboliUnuttuğu her neyse bir türlü hatırlayamıyordu. Nasıl gelmişti buraya, ne kadar zamandır buradaydı, ne olmuştu. Şu an hissettiği tek şey, kocaman siyah bir boşluk ve uğultu.

Gözlerini araladı zar zor, nerede olduğunu anlamak için bakışlarını gezdirdi. Hastane odasındaydı, kollarında serumlar, burnunda bir hortum, kalp atışlarını izleyen ekranın sesi vardı bir de. Yoğun bakımda olmalıydı, tek başınaydı, kimse yoktu yanında. Hiçbir şey hatırlayamıyordu, kalkmak istedi, üstündekileri atıp açık havaya çıkmak, nefes almak ve avazı çıktığı kadar bağırmak. Yeltendi yerinden kalkmaya, ne mümkün. Sol elini oynatabildi usulca ve acil çağrı butonuna bastı. Hemşire geldi hemen. “Merhaba” dedi, “Uyanmışsınız”.

Konuşmak, “Ne oldu bana?” demek istedi, ancak sesi çıkmıyordu. Boğazına gıcık geldiğini sandı, sanki öksürse çıkacaktı. Tekrar denedi, yok çıkmıyordu. Cümleyi kurmuş söylemek için hazırdı, fakat ya dili ağzına büyük geliyordu veya ne olduğunu anlayamadığı başka bir şey. Neden çıkmıyordu sesi. Panikle yatakta hareket etti. Bunu fark eden hemşire sakin olmasını, hastaneye iki gün önce getirildiğini, beyne giden damarlardan birine emboli attığını, bunun da beyindeki konuşma ve yutma sinirine denk geldiğini söyledi, birazdan doktorun gelip kendisini göreceğini ekleyip ayrıldı odadan.

Rüya mı görüyordu acaba? Bu yüzden mi konuşamıyordu?  Konuşamamak ve yutkunamamak mı? Anlayamadı, zihninde anlamlandırmadı. Zaten karışık olan kafasının içinde volkanlar patlamaya başladı. Her şey karman çormandı.

Bir ses duydu.

− Sakin ol, korkma.

Odada kimse yoktu. Kim konuşmuştu? “Aklım bana oyun oynuyor” diye düşündü.

− Yok, oyun oynamıyor aklın sana. Ben aklından geçirdiklerini duyabiliyorum sadece.

− Sen kimsin?

− Beynine aniden yerleşen emboliyim ben. Hani biraz önce hemşire söyledi ya. Şu an konuşamıyorsun ve belli bir süre yutamayacaksın. Aslında bizim hastalarla iletişime geçmemiz yasak, ama ben diğerlerinden biraz farklıyım, kötünün iyisiyim yani. Zaten zor olan bir durumda işleri daha da zorlaştırmak yerine konuşarak hastaya yardımcı olmak isterim. Bir de çocukların ve karın perişan oldular iki gündür, dayanamadım.

− Burada mı onlar?

− İki gündür kapının önündeler, zaten onlar getirdi seni hastaneye. O zamandan beri ilk kez bu sabah gördüler seni, uyuyordun duymadın. “Korkma baba” dediler, “Hepsi geçecek, atlatacaksın, sadece dayan, biz buradayız”. Şanslı adamsın, ne yalnız hastalar biliyorum ben. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak hayatında ve tabii onların da. Ama benimle yaşamaya alışırsan eskisine yakın bir yerlere getirebilirsin hayatını, bunu biliyorum. Bir hasta yakınından duymuştum; mucizeyi yaratan suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. Çok doğru. Vazgeçme sakın.

− Sen nasıl bir şeysin anlayamadım?  Hem hayatımı karartıyorsun, hem de bana yol göstermeye çalışıyorsun. Aklımı kaçırmış olmalıyım, tüm bunlar gerçek olamaz.

− Ben de istemezdim böyle olmasını ama işim bu. Ekmek parası işte. Benim de bir ailem var. Sadece yaptığım işe göre fazla duygusalım. Şöyle düşün; hani eski apartmanların balkonları ve kendilerine ait giderleri vardır. Kış gelir geçer, balkon pislenir. Tozlar birikir, kuru yapraklar dolar. Sonra bahar gelir, balkonu yıkamak istersin, ilk suyu dökersin. Su kalır balkonda, gider bu pisliklerden dolayı tıkanmıştır,  akmaz bir türlü. Uzunca bir metal yardımıyla o gideri açmak istersin, denersin, denersin olmaz. Sonra birden, bilmem kaçıncı denemeden sonra pislikler çıkar ve su akmaya başlar. Balkon temizlenir. Sana diyebileceğim bu, sabırlı ol.

Yorgun adam derin bir nefes aldı. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Anlamıştı, yeni hayatı hiç kolay olmayacaktı, her şeye rağmen şanslı hissetti kendini. Kendisiyle konuşan yarı kaçık duygusal bir embolisi vardı ve onu seven ailesi.

Denemeye değerdi.

Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...