Eflatun boyalı ev | Eda Aydın
Yazan Kategori atölyeden“Sevgili çocuğum, elinde tuttuğun mektup inanması güç ama gelecekteki senden yine sana yazılmış bir mektuptur. Hayır, bu bir eşek şakası değil, hayır, bu yanlışlıkla birinin cebinden düşmüş ve şans eseri senin bulduğun bir mektup da değil. Görüyorsun ya, mektubu eline alır almaz aklından geçenleri tahmin etmekte ne kadar mahirim, umarım çekincelerin yerini itimada bırakıyordur yavaş yavaş, çünkü otobüse bindiğinden beri inmen gereken durağa yaklaşıyorsun. Bindiğin duraktan dört durak sonra otobüsten inmeli ve biraz ilerisinde bulunan eflatun renkli binadan içeri girerek on numaralı dairenin ziline basmalısın.
Kapıyı kimin açtığı önemli değil, ancak içeri girer girmez uzun pardösülü yaşlı bir adamın sana bir paket bırakıp bırakmadığını sormalı, eğer cevap olumsuz ise tarife uyan kişi gelene kadar beklemen gerektiğini söylemeli ve sakince bir köşede oturmalısın. Bahsettiğim adam kapıdan içeri adımını attığında bir şeyler okuyormuş gibi görün ve asla yüzüne bakmaya çalışma. Şimdilik bundan fazlasını sana anlatmam maalesef mümkün değil. İnsanın gelecekten de gelse kendi kendisine itimat etmesinden daha doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum, umarım haklıyımdır. İnmen gereken durağı aman kaçırayım deme.”
Oturduğu koltuğun yanına sıkıştırılmış notta bunlar yazılıydı. Okumaya başlar başlamaz etraftakilerin kendisini deli sanmasından çekinerek iyice mektuba gömülmüş, sıkıntıdan ter içinde kalmıştı. Yavaşça yanında oturan kişiye baktı; acaba mektuba bir şekilde gözü takılmış ve bu delilik ürününü okumaya devam etmesini garipsemiş miydi? Şimdilik bir şeyin farkına varmamış olsa gerek tebessüm ederek oturuyordu. Aniden inmesi gereken durağı hatırladı ve hızlıca pencereden bakarak nerede olduğunu kestirmeye çalıştı. Apar topar ayaklandı ve yanındakinin müsaadesini dahi beklemeden, onu itekleyerek otobüsün kapısına yöneldi.
Eflatun boyalı bina uzaktan görünüyordu. Otobüsten inip de temiz havayı ciğerlerine çekince tam olarak ne yapmak üzere olduğunu idrak etti. Pekâlâ bir şaka ürünü olabilecek bir nota güvenip otobüsten inmiş ve bahsedilen yöne doğru seğirtmişti. Yeniden açıp baktı. Tabii ya, bu kendi el yazısı değil ki. Gelecekten de yazsa insanın el yazısı değişmezdi. Kendi kendine gülümsedi. Kim bilir nasıl bir beladan kıl payı kurtulmuştu. Bir süre daha yürümeye devam etti. Ancak binaya yaklaştıkça içeri girme isteği kat kat artıyordu. Binanın önüne geldiğinde durmak ve düşünmek zorunda kaldı. Kim, neden yazmış olabilirdi ki bu mektubu?
Omzuna bir elin dokunması ile düşüncelerden sıyrıldı. Uzun zamandır görmediği sıra arkadaşıydı bu. Neler yapıyordu, yoksa burada mı oturuyordu? Burada oturmadığını, yanlış durakta indiğini söyledi, bir yandan da elindeki kâğıdı iyiden iyiye büzüştürmüştü. Zaten elinin teri ile yazılanlar da birbirine girmişti. Arkadaşı hemen koluna girip bir kahve içmeyi önerdi ve şöyle dedi: “Geçen gün başıma neler geldi inanamazsın, otobüste oturduğum koltuğun yanına sıkışmış bir not buldum.”
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.