Nis 09

Hep | Burcu Olsen Şahin

Yazan Editör Kategori atölyeden

“Hep ayaklarıyla bastılar…”

Annem bu cümleye sığacak kadar sığ, kurduğu yuva gibi renksizdi. Çocukluğumda da böyle donuk muydu hatırlamakta zorlanıyorum. Mutlu bir anne-oğul masalı olamadı bizim hikâyemiz. Gözlerime sevgiyle baktığı bir an bile kazınmamış zihnimin köşesine. Günlük rutinimiz, paylaşımlarımız ya da kurallarımız olmadı. Okuldan döner dönmez ekmeğimin arasına sürdüğü salçayla, kovar gibi sokağa gönderdiğinden belki. Dümdüz, yapraksız, balsız anneydi işte. Çok zaman sonra akranlarımın annelerini gördükçe bizdeki yokluğu fark ettim.

Eski fotoğraflarla belgeli, orada yokmuş gibi pozsuz duruşu. İnsan ilişkileri “günaydın-iyi akşamlar” sınırında. Onun ruhunu bunca donduran, en kıymetlisi olmam gerekirken, beni sadece büyütmeye çalışmasına sebep olan neydi bilmiyorum. Hayatına koyduğu son nokta, hangi zaman diliminde belirsiz. Akşamları babamın çıkardığı hırgüre bıkkınlık ifadesi bile bahşetmeden, gözlerini sola devirerek, çoğu zaman sözsüz, yan odaya televizyon seyretmeye gönderirdi beni.

Tek telaşı vardı, o da temizlik. Her pazar sabahı gözümü açtığımda taşınıyoruz sanırdım. Perdesiz boş camlar, halısız soğuk taş, koridordaki deterjan kutuları. Bu anı hızlıca kabullenmeme faydası olan, baş döndürecek kadar yoğun, çamaşır suyu kokusu. “Evden defolup gidin” demezdi, ancak hızla çarptığı dolap kapakları apaçık anlatırdı durumu. Akşamına eve döndüğümde, her defasında aynı tongaya düşerek, ayağıma geçirdiğim ıslak terliklerim, evde günün ne kadar yorucu geçtiğini anlatırdı bana. Diş fırçası ile kumandaları temizlediğini de gördüm, babamın bıyık tarağı ile halı püsküllerini taradığını da. Mutfak tezgâhının mermeri silinmekten tükenmiş, eli takılırdı insanın hışır hışır. Aslında beynindeki neyi temizlemeye çalıştığı belirsiz. Tuzluğu temiz elle tutmamız, bir şey ısırırken kafamızı fizik kurallarının dışına çıkarak öne götürmemiz, iş kıyafetleriyle koltuğa oturmamız hep annemin göz hapsinde.

Geçen sene karlı bir gecede, babam bir bahane bulmuş, sesini duyuramasa da anneme söyleniyordu. Ortamın tansiyonunu kendi kendine yükseltirken aniden sesi kesildi, ardından öksürük, sonra nefessiz saniyeler,  ince bir inleme. Kulaktan dolma kalp krizi olduğunu düşünüp, hiç ihtiyaç duymadığımdan numarasını zorla anımsayarak ambulans çağırdım. Babam dışında, her yeri hızlı trende gidiyormuş gibi çizgi çizgi görüyordum. Yardım etmeye çalıştım. “Baba kolonya, baba su, baba beni duyuyor musun?, Öksürmeye çalış baba!”… Bir sağa bir sola koşuyordum. Zaman akmak bilmiyordu. Sabrımın son saniyelerinde çalan zille kapıya doğru koştum. Annemin açmaya yeltenmediği kapıya asılıp ekibi içeri buyur ettim. Ensemden yukarı bir alev, kalbim daracık bir odaya hapis. Çaresizce olanları izliyorum. Eşikteki anneme ilişti gözüm. Ne hissettiğini asla anlamadığım bir ifadeyle ekibi seyrediyor. Ve aynı ifadeyle söylendi.

“Hep ayaklarıyla bastılar…”

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...