Kalemin demi | Elif Çelebi
Yazan Kategori atölyedenGünlerdir yanıma bile uğramadı. Çok sevdiği kupası da masada kalmış. “Ne çaydan ne senden vazgeçerim” der saatlerce yazardı:
İçi kelimelerle dolu bir iksirdir çay, karşılıklı konuşmaya başlamadan demleriz… İçip yazarken demleniriz.
İçini kâğıtlara dökerdi. Beni eline aldığında, sohbete başlamadan önce koyulan çay gibi kendimi hazırlardım. Elinin sıcaklığıyla mürekkebim daha hızlı akar, kelimeler kâğıt üzerinde kayarak iz bırakırdı. Kurudum. Onun boğazında düğümlenenler benim de içimde dondu kaldı. Çok yazık, ne kendime faydam var ne de ona. Beni eline bir alsa…
Ama o annesi! Kuruyan mürekkebimden de kara, katı yürekli kadın… Her şeyi mahvetti yine. Gözlerimin önünde Gülce’nin günlüğünü okudu! Beni sürekli akşamdan kalan çay lekeli kupanın içine, masadaki ıvır zıvırla birlikte tıkıştırdığı gibi, kızını da kurtulmak için çabaladığı çukura geri tepti. Oysa yazdıkça rahatlamış, kelimelerden ördüğü basamakları tek tek çıkmaya başlamıştı.
Aynadan yansıyan suretlerimize bakıyorum da… Anneme çok benziyorum. Sadece hayallerim farklı. Onun anlayamayacağı kadar bana aitler… Keşke görebilse ve bu yabancıyı kabullenebilse… Aramızdakinin bir ilişki değil de sadece kan bağı olduğunu anlayabilse…
Bu sitemi okuduğunda defteri masaya fırlattı kadın. Tek seferde yıktı tüm merdiveni, “Nankör evlat! Tek başıma okuttum ben seni… Gir bir işe de boş işlerle uğraşma”.
Annesi yapılan her işi parayla ölçerdi. Bunu yazdıklarından anlamıştım:
Boş iş: Gülce’ye iyi gelen ama karşılığında para alınamadığından annesi tarafından değersiz görülen her şey.
Sen yaz Gülce! Beni unutma!
Düşünsenize, kalemi sadece hesap yapmak, kuralları ve cezaları kaydetmek için kullansalardı… Görünmeyen demir parmaklıkların ardında hissetmez miydiniz kendinizi? Ben olmasam nasıl girerdiniz o masalsı dünyalara? Kim bilebilirdi, kalabalıkların içinde yapayalnız hissettiğinizde yazdıklarınızın kilometrelerce uzaklıktaki birinin sesi olacağını…
Söz uçar yazı kalır Gülce! Bunu unutma! O böyleydi. Konuşmadığında okumak, okumadığında kafasındaki soluksuz akan muhabbeti yazmak isterdi. Nereden mi biliyorum? Evet, ben de bunları günlüğünden okuyorum. Ama annesinden bir farkım var. Yargılamıyorum… Okuyorum, susuyorum. Madem Gülce şimdilik sadece çay içmek istemiş, ben de sessizce bekliyorum. Kalem kâğıda dokundu bir kere! Yüreğinde demlenenlerin bir gün benimle içileceğini biliyorum.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.
Çok dokunaklı, neredeyse her gencin yaşadığı bir durumu, boşluğu, yanlizligi, anlasilmazligi cok güzel aktarmissin. Teşekkürler, keyifle okudum
Seçtiğim kelimelerin duyguyu hissettirmesine sevindim, içten yorumların için teşekkürler Dilek
Yine harika bir yazi olmus.Bazi genclerin ve belki de zamaninda bizim de yasadigimiz anlasilamama sorunu,belki farkedilmem belki hayal kirikligi hepsi barinmis hikayenin icinde.
Fulyaamm… kompozisyon dersleri yerine öykü yazdırsalardı keşke… yine de hiç kimse için geç değil 🙂 hadi kendine bir kalem demle 😉
Çok akicı… Bir çok gencin düşüncelerine arkadaşlık etmişsiniz. Yazarlık böyle bir şey.
Zamandan ve mekamdan bağımsız okuyan herkes tad alır.
değerli yorumların için teşekkürler Nazlı
Çok değerli bir öykü olmuş. Diierim pek çok anne ve baba bu öyküyü okur.Sevgili Elif Çelebi’nin emeklerine sağlık.
“İçi kelimeler ile dolu bir iksirdir çay, karşılıklı konuşmaya başlamadan önce demleriz… İçip yazarken demleniriz.” Çok güzel bir öykü yazmışsın yine Elif. Eline sağlık.
Beğenmene çok sevindim Emek
Çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim Nevzat Öğretmenim
Çok mutlu oldum Nevzat Öğretmenim, çok teşekkür ederim
Yüreğine , emeğine sağlık sevgili Elif. Bu çok kıymetli öykünün daha çok yüreklere dokunması dileğiyle. Zürih’ten çok sevgi ve selamlarımla…
Güzel yorumların için teşekkür ederim Kader
Bugün içtiğim tüm çaylar, yüreğimde demlenenler senin sayende. Kalemine sağlık 🙏
Teşekkürler Neriman, çok sevindim
Kitchener