Oca 18

Kürsü | Gün Eş

Yazan Editör Kategori atölyeden

Siyah cüppeli ciddi hoca ellerini arkasında birleştirdi.

“Kainat..” dedi, “Bir zerrenin dansından ibarettir muhterem dostlarım. Varlık ve yokluk arasında tek bir andan taşan cüretkâr bir oluş, patlayış, hücumdur. Bu bağlamda kara delikler, şüphesiz, bu kesintisiz efora alınmış mütevazı molalardır. Şu halde, iki karadeliğin sabit birer ivme ile çarpışması ne ile sonuçlanacaktır?” Gözlerini meraklı kalabalığın üzerinde gezdirdi. Hiçbir şey anlamamıştım.

“Ben söyleyebilir miyim?” diye sordu beyaz tenli gotik kız. Hocanın yüzünden ümitsizlik okundu.

“Ben, o yâri, esasında, çok severim.” Yutkuna yutkuna konuşmuştu. “Beni yanlış anlamasın, yüreğimi dağlamasın.” Kalabalıktan tek tük gülme sesleri yükseldi. Hoca sıcacık gülümsedi. Başını salladı.

“Siz ne dersiniz hanımefendi?” Orta yaşlı öğrenci kahverengi kestane kürküne iyice büründü.

“Ben bu uzay işlerinden pek anlamam. Bu derse niye girdin diyeceksiniz, puan muan bir şeyler dediler. Dedim rakamdır iyidir hoştur, koştum geldim.” Histerik gülüşünden altın dişi parıldadı. “Yanlış anlaşılmasın, insandan çok iyi anlarım. İnsan kaynakları kuynakları, toynakları, değnekleri senelerce ohoo..” İnsan demek bir yaştan sonra rezil olma kavramını falan aşıyordu. Bravo dedim içimden. Hocanın sıcacık gülümsemesi bir zerre olsun soğumamıştı.

“Siz ne dersiniz dik bakışlı oğlum benim?” Pos bıyık sorudan hiç memnun olmadı. Kaşe paltosundan siyah bir kutu çıkardı. Telsiz gibi duruyordu ya emin olamadım. Alelacele fısıldadı bir şeyler. Kaçar gibi kalktı gitti, kapıyı da ardından çarptı. Hocanın dudaklarının kenarları aşağı doğru büküldü. Sımsıkı topuzunu şöyle bir düzeltti. Gülümsemesini tekrar takındı.

“Peki, var mı bir gönüllü aranızdan, akıllı uslu, düzgün cevap verecek biri?” Demek birileri daha yadırgamıştı durumu. İçim rahatladı.

Kürklü kadın atıldı. “Hocam size bir şey söylemem lazım. Arkamdaki arkadaş devamlı kulağıma; bana biat et, bana biat et deyip duruyor. Yeter sabrım kalmadı. Arz ederim.” Başıyla selamını verdi, kıkırdaya kıkırdaya oturdu.

Gözler uzun sıska adama çevrildi. Adam ayağa kalktı. “Lütfen yanlış anlamayın. Sadece iyiliğinizi istiyorum. Bu yolun sonunda nihai kurtuluş, yalnız peşimden gelmenizle mümkün olacak. Bu hanımefendinin ardından her birinizi tek tek uyaracaktım.” Sıradan çıktı, hocaya doğru ilerledi. “Özellikle sizin bu sapkın uğraşınızın affedilmesi için elimden geleni yapacağım.” Hocanın gözleri bezgin bezgin devrildi.

“Niye sen peygamber misin?” diye usulen sordu. “Hayır.” Ciddiyetle sürdürdü konuşmasını uzun sıska adam. “Ben iki tanrıdan küçük olanıyım. Büyük olan kendini gizliyor.” Huzurla kalçasını sıvazladı. “Zamanı gelince, hepiniz göreceksiniz.” Kaşla göz arasında giren ve adamı karga tulumba dışarı atan iki görevli olmasaydı belki gerçekten görürdük. Hoca kontrolü tekrar ele aldı.

“Peki o zaman bu saçmalığa bir son veriyorum, zaten bu dersin amacı ne, onu da bilmiyorum ama adettendir yapıyoruz işte, neyse…” Cüppesini düzeltti. “Birbirine aynı ivmeyle yaklaşan iki karadelik çarpışırsa…” Heyecanla odaklandım. “Öpüşürler.” Dudaklarını balık ağzı yapmış, garip sesler çıkarıyordu. Kendimi tutamadım, güldüm. Bir an sonra herkes kınayıcı gözlerle bana bakmaya başlamıştı. İyiden iyiye ürkmüştüm ki gotik kız imdadıma yetişti.

“Lütfen ona kızmayın.” Sanki biraz sonra kanatlanacakmış gibi şefkatle konuşmuştu. “Daha aramıza yeni katıldı, üstelik…” Hınzır hınzır gülümsedi. “Onun kafası biraz şey.”

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...