Olanla olamayan | Z. Sevşah İnce
Yazan Kategori atölyeden── Bir bardak daha çay içer misin?
── Yok! Teşekkür ederim, kalkayım ben artık.
── Nereye gidiyorsun, daha bitmedi benim anlatacaklarım.
── Aynı şeyleri konuşuyoruz işte, farklı bir sonuç yok. Çıkmaz sokak. Farkında değil misin?
── Hayır, bu kez ben anlatacağım ve fark edecek göreceksin.
── Ben arkaya bakmak istemiyorum, çıktım o yoldan. Lütfen artık sen de öyle yap. Herkesin bildiği, gördüğü kendine kalsın. Ruhum, kalbim yorgun. Hem ne biçim adamsın sen, sihirli değneklere ve mucizelere kadınlar inanır. Ben inanmıyorum tüm bunlara, sana ne oluyor?
── Olmaz, izin veremem arkana bakmadan çekip gitmene. Dinleyeceksin.
Kırmadım onu.
Sustum ve dinledim, belki de ilk kez.
İnanmıştı o konuşmanın sonunda fikrimin değişeceğine. Gerçekten inanıyordu mucizelere. Arada yaşanmış kötü günler, sarf edilmiş kötü cümleler olmasa anlattığı şeyler güzeldi de. Ama neye yarar, yıkık bir binanın tuğlaları arasında beş sene önce bulduğumuz ve ne zaman kaybettiğimizi hatırlamadığımız şeyi arıyorduk. Yaptığımız, tuğlaları kaldırıp sağdan sola, soldan sağa atmaktı. Tozdan ve gürültüden başka bir şey yoktu. Ben susmak ve gitmek istiyordum bu kez. Onun bu canhıraş çabası belki de benim ilk kez vazgeçmem sebebiyleydi. Hep o düşerdi ben kaldırırdım. Bir yol bulduk daima, kendimiz bile engel olmadık bize. O, benim onu her ne şart olursa olsun sevmemi seviyordu belki de. Şimdi bundan yoksun kalacağını anladığı için konuşuyordu. Defalarca söylediğim şeyleri o söylüyordu. Ama ben yorulmuştum. Aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç alamayacağımızı geç de olsa öğrenmiştim. Bizim aramızda olanla olamayan birbirine karışmıştı.
Hiç lafa karışmadan, gözlerinin içine bakarak, araya girip “ama” ile başlayan cümleler kurmadan dinledim bitene kadar.
Ömür kısa, anlamak için kaybetmek mi gerek?
── Bir şey söylemeyecek misin?
── Bir bardak daha çay alabilir miyim?
Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.