Sayısal | Sitare Kanşay Sarayönlü
Yazan Kategori atölyedenSon durağa dek yoluna saçılmış biçareleri insafsızca istifleyen dolmuşun boğucu havasından kurtulup, bozkır soğuğunu yüzüne yiyince bir ferahlama geliyor Fadime’ye. Olanca yorgunluğunu oracıkta unutup, adımlarını hızlandırmış ki “Ablacım, bir sayısal oynarız, di mi?” diyen Kiraz’ın ısrarcı bakışlarına tepkisiz kalamıyor. Gençliğin taşkın enerjisini maharetli ellerinde, cıvıl cıvıl şakıyan dilinde, masum bir uçarılıkla ışıldayan gözlerinde köpürten Kiraz’a karşı koymak ne mümkün. Sever de tazeyi.
Kâğıtta sıralı rakamlar ilkin pek yabancı gelse de hevesle işaretlemeye başlıyor.
Yedi. Anasının çay toplarken fenalaşıp zamansız gidiverişi. İkinciye hamileymiş. Halasının “Ne olmuş, hepimiz tarlada doğurduk. Pek de narinmiş gariban” demesi. Fadime boynu bükük, öksüz.
On iki. Parasız yatılı. Canan öğretmen evlerine gelmiş. Bir gece önce “Yatılıda kalacak da orospu mu olacak” diyen analığına inat, “Efendi, kızın okuyacak işte, ne güzel. Doktor olacak, öğretmen olacak, hâkim olacak” diye anlatıyor babasına tatlı tatlı. Babasının başı önünde. Sadece bir kez kaldırıp şöyle bir bakıyor öğretmene. Yüzünü çevreleyen gür kumral saçlarından, açık yakasından görünen ak gerdanından, diz altı eteğinden taşan çıplak baldırlarından başka bir şey görmüyor.
On beş. Görücülerin pek süslü paketlenmiş bir kutu lokumla gelişi. Satılmışgilin Recai de lacivert takımı çekmiş, iki dirhem bir çekirdek. Garsonmuş, askerden gelmiş. İçkisi kumarı yok. İş bilir aracılar beşibirlikte anlaşınca oracıkta söz kesiliveriyor. Yüzükleri de getirmişler. Kör olasıca Recai! Kalemi on beşin üstüne çok bastırmış olmalı ki ucu çıt diye kırılıveriyor. “Kalem dayanmıyor kimseye be” diye çemkirecek oluyor büfeci. Fadime öyle bir bakış atıyor ki adam sus pus oluyor.
On sekiz. Başkentte iş çokmuş. Göçüyorlar. Ev gecekondu. Sakarya’da bir lokantada garsonluğa başlıyor Recai. Aynı sene Bahar’ın zorluklarla doğuşu. Diplomalı doktorlar, hemşireler doğurtuyor Fadime’yi. “Bir erkek evlat doğuramadın beceriksiz karı” diyen kocasına, “Zaten başka çocuğumuz da olamazmış gayrı” deyiverişi. Recai gece yarısından önce eve gelmez oluyor. Nefesinde anason kokusu.
Yirmi sekiz. Apartmana taşınma. Belediye başkanı konducuları tapulu daire sahibi yapacakmış diye koca koca adamlar gelip gitmişti ya. Meğer bunlara duvara bakan alt daireleri kakalamış başkan. Yoksa arsaların ederi üst katlarda iki daireymiş. “Razı olacaksınız, mukavele var’’ diyor avukatlar. Fadime seviyor apartmanı. Soba yakma derdi yok, banyoda su ısıtma yok, varsın duvara baksın. Bahar’ın dörde başladığı sene evlere gündeliğe gidiyor. Para kazanmak tatlı şey. Öyle ki paragöz Bakkal Hikmet bile o dükkâna girince şöyle bir toparlanır olmuş.
“Abla, hadi otobüse yetişeceğiz daha” diyor Kiraz. Fadime son rakamda, kararsız. Otuz beşi mi işaretlese, otuz sekizi mi?
Otuz beş. Bir oturuşta otuz beşliği devirir kör olasıca. Fadime’nin eli iş tutalı çalışmaya da gönlü yok. Zaten eli ayağı titreyen adamı kim ne yapsın. İçince celallenir, öfkesi dinmezse onu hırpalar Recai. Fadime yılgın, mutsuz. Tek tesellisi Bahar’ı. Üniversiteye hazırlanıyor o sene kız. Hayali doktor olmak. Güçlü durmak gerek.
Otuz sekiz. Avukat Sibel’in bebeğine bakıyor şimdi. Sibel hep dışarıda, mahkemelerde. Fadime onun evdeki eli ayağı, bebesinin yoldaşı oluyor. Bir gün, gene moraran gözünü saklamaya çalışırken “Niye çekiyorsun hâlâ bu adamı Fadime Hanım?” diyor. “Çekmeyeyim de ne yapayım? Ben senin gibi okumuş, şehirli kadın değilim ki Avukat Hanım” diye sızlanıyor. “Sen de emeğinle para kazanıyorsun. Ben de. Kızın bir seneye hemşire çıkacak zaten. Evin yarısını da alırız. Bu neyin azabı?” diyor Avukat Hanım. Haksız mı? Değil. Fadime’nin içine bir kurt düşüyor. O gün bu gündür düşüncelerde. En çok da kendine kızıyor, “Bunca yıl bu adamı neden çektim” diye. Bir anda kopartıp atamıyor da öte yandan. Zor karar. Kör olası Recai.
Otuz sekizi işaretliyor. Ucu tekrar kırılan kalemi parayla birlikte büfeciye uzatırken gülümsüyor. “Hadi, inşallah otobüs kaçmamıştır” diyor. “Yok ablacım ne olacak, yenisi gelir” diye şıkırdıyor Kiraz. Gençlik ne güzel bir mevsim, diye düşünüyor Fadime. İki kadın şehrin akşam kalabalığına karışıyorlar usulca.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.
Tebrikler, elinize, kaleminize sağlık🙏☺️
Beğendiğinize sevindim.
Sevgiler.
Eline,yüreğine sağlık Sitare’cim.Keyifle okudum.Tebrik ederim ve başarılar dilerim.