Haz 27

Bilinçaltı çorbaya dönmüştü, ama çorba sadece acıktığında aklına gelirdi, başka da bir anlamı yoktu. Sonrasıysa malum… Karnını doyurur, kaldığı yerden devam ederdi. Çoktandır memur monotonluğuna kapıldığını söyler, dururdu. Sabah, akşam; gelişler ve gidişler…

Son günlerde, karısından ayrı geçirdiği zamanların arttığını fark etti. Özellikle hafta sonları, alır başını giderdi. Nereye gideceğine kendisi karar vermez; ayakları götürür, o giderdi. Kimsenin olmadığı bir yere gitmek istediğini söylerdi hep. “İlk giden ben olayım” derdi, “İlk gören ben. Kimse yaşamamalı, yalnız ben”. Devamı

May 16

Yerler, duvarlar en hamarat ev kadınını kıskandıracak kadar temizdi. Yeni yıkanmış çamaşır kokusunun derince hissedildiği yatak çarşafları özenle serilmiş, en küçük bir kıvrım kalmamacasına gerilmişti. Saat neredeyse gecenin biriydi. Uzunca bir zaman üzerinden çıkmayacak, tenine sevdiği kadının ellerinden daha yakın, kendi ellerinden bile yakın olacak yeşil kıyafetleriyle aynanın karşısına geçti. Aynadaki adamla göz göze geldi. Ölümcül hayal kırıklığının sebebi kendiymişçesine ondan özür diledi. Gözlerini kapatıp kalabalıktan kurtulmayı denedi. Devamı

May 08

Evin duvarları yeni sıvanmış, pencereler henüz boyanmıştı. Mustafa Efendi, en büyük oğlu İbrahim’i evlendirmeye karar verdiğinde yaptırmıştı burayı. Aynı evde yaşayacaklar, aynı kapıdan geçeceklerdi. Yeme içme de bir olacaktı, yatmak için pabuçlarını giyip on adımda hayattan geçerek odalarına girecekler; sadece yatağa girdiklerinde yalnız kalacaklardı. Toprağa verdiklerini topraktan alacaklar, bugüne kadar nasıl yaşadılarsa öyle yaşayacaklardı. Ne istediklerine göre değil, ne elde edeceklerine göre… Devamı

yazı çizi