Nis 04

Geçmiş halayın başına iki ayak ileri, tek ayak geri gidiyor, gururla sallıyordu mendilini Afşin Ağa.  Nasıl gururlanmasındı ki? Üç hanımdan olma yedi kızdan sonra nihayet Allah yüzüne bakmış, soyunun devamı İbrahim’i vermişti ona. En sonunda bir evladı olmuştu.  O evlat ki o gün erkek olmuştu.

Köy halkı onca yaptığı dedikoduyu unutmuş, biricik oğlunun sünnet düğününde ağalarının yanında saf tutmuştu. Vur patlasın, çal oynasın derken saat ilerlemiş, kalabalık azalacağına artmıştı. Köylüsü yemeye içmeye, Afşin Ağa ise oynamaya doyamamıştı o gece. Diz büküp gerdan kırarken tüm gözler onun üzerinde, o ise bambaşka hayallerdeydi…

Ağa oğlu büyüyecek, evlenecek, onun da bir ağa oğlu olacak. O geçecek bu halayın başına, o sallayacak mendili gururla. At alacak oğluna, araba alacak, toprak alacak. İstediği kızı bile alacak. Babası ona almamıştı ama o alacak, ne isterse yapacaktı… Devamı

Mar 12

— Lan oğlum! Piştim, vallahi billahi piştim. Bu sıcak değil başka bir şey, donum bile üstüme yapıştı, diye hayıflanıyordu Osman, hayatında ilk defa giydiği parmak arası terliklerle yürümeye çalışırken.

— Sen pişmişsen, biz yanmışız Osman’ım, diye sırıta sırıta önden koşturuyordu Bünyamin.

Yaklaşan davul zurna sesleri vardıklarının habercisiydi.

O nasıl bir renk cümbüşü, ne hengâmeydi öyle. Bir ağaçtan diğerine uzanan sarı, mavi, kırmızı ışıklar, konfetiler, sağa sola koşturan bebeler, baldır bacak ortada dolanan karılar, göz gören yerde içki içen adamlar… Osman kapının önünde donakalmıştı. “Nerede bizim oranın haremlik selamlık, hacılı, sofulu düğünleri? Onlar düğünse bu ne ola ki?” diye düşünürken ensesine yediği şaplakla kendine geldi. Devamı

yazı çizi