Üç Günlük Dünya / Cemil Özer
Yazan Kategori atölyedenEvin duvarları yeni sıvanmış, pencereler henüz boyanmıştı. Mustafa Efendi, en büyük oğlu İbrahim’i evlendirmeye karar verdiğinde yaptırmıştı burayı. Aynı evde yaşayacaklar, aynı kapıdan geçeceklerdi. Yeme içme de bir olacaktı, yatmak için pabuçlarını giyip on adımda hayattan geçerek odalarına girecekler; sadece yatağa girdiklerinde yalnız kalacaklardı. Toprağa verdiklerini topraktan alacaklar, bugüne kadar nasıl yaşadılarsa öyle yaşayacaklardı. Ne istediklerine göre değil, ne elde edeceklerine göre…
Gelin, evi gördüğünde pek bir beğenmişti. Hele ki pencere yok mu! Tam da sandıktan çıkmayı bekleyen, el emeği beyaz perdesine göreydi. Yoksa biraz karanlıkça mıydı? Hemen aklını çeldiler, boş ev böyle karanlık gösterirdi, eşyalar gelince ferahlar, bir şeyi kalmaz, dediler.
Kocaman saksıyı kaptığı gibi akşamdan pencere içine bırakan damat, çiçeğin evi güzel gösterdiğini düşünerek kendine pay biçti. Kız kardeşinin kolayca aldığı telefon numarasından kıza ilk defa yazdığında, işin bu noktaya ulaşacağını hayal bile edemezdi. Gün geldi, uyandıklarıyla uyuduklarını bildiler bir tek. Geriye kalan her şey, o küçük telefonun içine sığar oldu. Aşk böyle bir şeydi herhalde.
Gel zaman git zaman, iş bozuldu. Her iki aile de çocuklarını teselli etti. Başka kısmet mi yoktu sanki! Üç gün sonra kendi hayatlarına döndüler. O gün bugündür İbrahim çiçeği sular, kısmetini bekler oldu.
Gaye’nin notu: Bu öykü, Aslı Levent Janat’ın yukarıdaki fotoğrafından esinlenerek yazıldı.