Yaktın bizi Titan! | Begüm Özbakır
Yazan Kategori atölyedenOkulda büyük bir heyecan vardı. Öğrenciler, aylardır derste öğrendikleri soyut uzay bilgilerini sonunda dünya gözüyle görebileceklerdi. Kim bilir, belki de karşılaştıracaklardı hayal ettikleri ile gerçeklerini? Ben ise çocukları alıp uzaya gitmek, “İşte bakın derste size bahsettiğim Andromeda galaksisi! Bakın hemen sağda Orion bulutsusu!” diyerek öğrettiklerimi pekiştirecek olmanın mutluluğunu yaşıyordum.
Bu fikri okul müdürüyle ilk defa paylaştığımda bana “Saçmalama! Hangi veli izin verir Allah aşkına çocuğunu uzay gezisine götürmemize? İsteğin üzerine astronomi sınıfı yaptık okula, orada canlandırsınlar uzayı gözlerinde. Bütçemiz de el vermez” diyerek karşı çıkmıştı. Aradan geçen 10 yılda neredeyse tüm ülkelerin çocukları, hatta bizim ülkemizden de birkaç okulun öğrencileri uzaya gitmişti. Resmen bir biz kalmıştık. Israrlarım sonuç verdi ve sonunda okulumuz da uzay aracı aldı.
Tüm okul bahçede toplanmıştık. Uzay mekiğimiz bahçenin tam ortasında duruyordu. Veliler bir yandan çocuklarının astronot kıyafetlerini giymesine yardımcı oluyor, bir yandan da “Öğretmeninin sözünden çıkma olur mu çocuğum?” tembihlerini tamamlıyorlardı. O sırada okul müdürümüz kürsüye çıkıp konuşmasını yapmaya başladı: “Bu heyecanı fen bilimleri öğretmenimiz Özge Aydın’a borçluyuz. Kendisi senelerdir bu hayali gerçekleştirmek için çalışmalar yapmış ve emeline ulaşmıştır. Öğretmenimize yürekten bir alkış rica ediyorum!” Tüm bahçe beni alkışlıyordu. Gözlerim dolu dolu, astronot kıyafetimle elimi göğsüme vurarak teşekkür ediyordum.
Müdürün konuşmasının ardından sevdiklerimizle vedalaşıyor ve okulumuzun adını taşıyan uzay aracına doğru yol alıyoruz. Artık hazırız!
Hızla yükselmeye başlıyoruz. Üzerimizde hissettiğimiz büyük bir kuvvet var. Kimse birbiri ile konuşamıyor. Sadece kulaklarımıza gelen sesi dinliyoruz: “Yüksekliğiniz 28.000 km, 35.000…” Bir süre sonra bu ses Dünya yörüngesine oturduğumuzu söylüyor. Camdan dışarı bakıyorum, gözüme farklı farklı bir sürü uydu görünüyor. “Nereden nereye geldik…” diyorum içimden. Çocuklarım çok şanslı, bizim zamanımızda uzay konusu çok yeniydi. Böyle seyahat etmek hayaldi… Bir sesle irkiliyorum bu düşünceler içerisindeyken. Katı yakıt tankı Dünya’ya geri dönmek üzere mekikten ayrılıyor. Paraşüt yeryüzüne yaklaştığında açılarak güvenle inmesini sağlayacak. Bizse birkaç gün yörüngede kalacağız, sonra Mars’a, oradan Jüpiter’e turumuz devam edecek.
Yolculuğumuzun devamında Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin tek tek etrafından geçiyoruz. “Bakın çocuklar Merkür aynı anlattığım gibi, demir bir bilye sanki! Küçük, koyu bir yuvarlak. Venüs’e bakın bir de! Atmosferi kalın bir tabakadan oluşan bulutlu top gibi… İşte Mars! Kızıl Gezegen. Buradan oraya taşınanları göremiyoruz ama umarım bir dahakine iniş yapıp sohbet edecek zamanımız olur! Deneyimlerini öğreniriz, kim bilir belki bir gün sizden birisi de burada yaşamaya karar verir… Jüpiter o kadar büyük ki! Bildiğiniz üzere en büyük gezegen şu an için. Uydularına yanaşmamamız lazım, taşlar aracımıza zarar verebilir… İşte halkası en belirgin olan 82 doğal uydusu ile Satürn! En büyük uydusu ise Titan. Sanırım favorim bu! Sizinki hangisi?”
Cevaplarını almak için arkamı döndüğümde büyük bir gürültü kopuyor. Korktuğum başıma gelmiş, Titan uzay aracının kanadına çarpmıştı. Kaptanın yanına ulaşmaya çalışırken çocuklara yerlerine oturmalarını ve kemerlerini sıkıca bağlamalarını söylüyorum. Kaptan’a giden koridorda yangın görüyorum. Ne yapacağımı şaşırmış halde koştururken sağdaki kırılmış cam çekiveriyor beni. Karanlıkta savruluyorum…
Kendime geldiğimde uzay aracındaki yangının söndürüldüğünü görüyorum, geri dönüş için motorlar çalışmaya başlıyor. Kafamı sağa çevirdiğimde morlu pembeli bir bulutsu görüyorum, sola çevirdiğimde ise mavi renkli bir yıldıza çok yakın olduğumu fark ediyorum. Derste çocuklara söylediğim şey kulağımda çınlıyor sanki: “Mavi renkli yıldızlar en sıcak olanlarıdır ve ömürlerinin sonuna yaklaşmışlar demektir.”
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden. Begüm Özbakır’ın diğer öyküleri için tıklayın.