Yirmi lira | Yahya Salim
Yazan Kategori atölyeden22 yıllık öğretmenliğim var, kardeşim. Moskova’dan Halep’e döndüğümde gazetecilik yapacaktım, idealisttim o zamanlar. Gençlik işte. Gazetemiz kapandı, iyi bir de dayak yedim polisten. Öğretmenlik yaptım. Aslında tam da öğretmen olmak için yaratılmışım. Onu anladım.
Her neyse, eski zamanların faydası yok şimdi. Ne Halep kaldı, ne gençliğim… Ne şiir defterlerim, ne emekli maaşım…
Burada sizin Maarif Vekâletine gittim. Arapça öğretmenliği yapayım dedim, isterseniz Rusça, isterseniz Fransızca. İşte bunlar da diplomalarım.
Evrak eksik, dediler. Evrakı tamamladım ben, yine gittim.
Dosyanız pek de iyi değil, dediler. Hoppala, ne dosyası, Suriye istihbaratının dosyası mı? Siz ona ne bakıyorsunuz kardeşim? İstihbarat dosyaları hakikati yazsa hiçbirimiz burada olmazdık. Geçiniz bunları.
Yok, dediler, sizin bu Moskova yılları… Pek ateşliymişsiniz gençken. Mesela votka içip masanın üzerinde komünizme övgü düzmeleriniz ne olacak, Yelena’ya gözünüzün kayması, o ateşli bakışlar? Gecenin sonuna hiç gelmeyelim.
Sonra bir bakışınız var Katya’ya. Saymakla bitmiyor ki kardeşim…
Anladık da… Hâlbuki sağ tarafımdaki melaike de boş durmadı bunca yıldır.
Canınız cehenneme dedim ama ben, içimden. Evrakı da bıraktım arkamda.
Kahramanlar’dan Tepecik’e doğru yürüdüm, ara sokaklardan. Esmer bir Roman çocuğu bir cigara tutuşturdu elime. Fakir fakirin halinden anlar Baba, dedi.
Cigara nasıl iyi geldi, bilsen… İzmir’in yerlisi olsa kafasını çevirir. Mesela Makedonlar, mesela Arnavutlar…
Ayaklarıma kara sular ininceye kadar yürüdüm, kara kara düşündüm. Doluya koydum yok, boşa koydum yok. Hadi diyelim ekmeği askıdan aldık; zeytinyağına banmak istiyor insan, arada bir tencerede yemek pişsin istiyor. Hele bu yaşta.
Sağ tarafımdaki melaike karşımda belirdi, mahcup mahcup baktı suratıma. Bak kâğıt toplayanlara, dedi, ne evrak isteyen var, ne iyi hal kâğıdı.
Sordum. Çalışma izni de gerekmiyormuş.
Amca sen yaparsın bu işi. Hepimizin rızkı çıkar bu işten.
Allah bize evlat vermedi. Tek başıma çıkıyorum akşamları, iki saat.
Daha fazlasını kaldırmıyor bu ihtiyar ayaklar. Günde 20 Türkiye lirası da yetiyor zaten.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.