Haz 13

Sanık / Remzi Sardohan

Yazan Editör Kategori atölyeden

sanikUnuttuğu her neyse bir türlü hatırlayamıyordu. Heyecanını gizlemeye çalışarak içeri girdi. Eksik bir şey vardı, ama neydi? İçeri girer girmez heyecanı katlandı. Salondakileri başını hafif öne eğerek selamladı, kürsüye yöneldi. Salondakiler meraklı gözlerle beklerken, duraksadı, kravatını gevşetti, saçlarını karıştırdı. Neyse ki hoparlörün cızırtısından ilk cümleleri anlaşılmadı. Konuşmasını bitirdiğinde bütün salon ayakta alkışlıyordu. Küçük hareketlerle onlara el salladı. Kalabalığın en önünde duran Jack’i gördü. Jack bakışlarıyla konuşmasını onaylıyordu. Kürsüden indi, etrafını gazeteciler sardı. Yüzlerinde şapşal bir gülümsemeyle konuşmacıyı tebrik etmek için yarışıyorlardı. Sıra şapkalı olana geldiğinde kulağına eğildi:

– Böylesine bir iş için gerekli alt yapıyı oluşturduğunuzdan emin misiniz?

Soruyu duymazdan geldi, gülümsedi:

– Teşekkür ederim Bay Dollaway, teşekkürler.

Korumalar eşliğinde soyunma odasına gitti. Aynanın karşısındaki viskiden bir kadeh içti. Birazdan, Jack’in odaya girdiğini aynadan gördü. Bir kadeh daha viski doldurdu. Jack neşeliydi.

– Harikaydın dostum!

– Bunu yapmak zorunda mıyız?

– Görmüyor musun, sana tapıyorlar.

Jack de kendine viski doldurdu. Joseph, Jack’e döndü.

– Sorun da bu işte. Vazgeçmeliyiz.

– Hey, rahatla biraz. Keyfine bak. Bu arada dışarıda hoş bir kadın seni bekliyor.

Jack yarım viski bardağını aynanın karşısına bırakarak odadan ayrıldı. Joseph terlemişti, üzerini değiştirdi. Çıkışta uzun, siyah saçlı, kırmızı elbiseli bir kadın karşıladı onu.

– Konuşmanı çok beğendim. Federal Almanya için önemli bir adım olacak.

– Ne demezsin!

Kadın aldığı yanıta şaşırdı.

– Anlamadım.

– Evet, diyorum. Her şey Federal Almanya için!

– Ne dersin, akşam bir şeyler içerek kutlayalım mı bunu?

Joseph yılgın bir ses tonuyla:

– Çok yorgunum, belki daha sonra. Şimdi sana eve kadar eşlik edeyim. Taksi!

Önce kadını evine bıraktı. Ardından eve geçti. Yüzünü yıkadı, aynaya baktı. Yorgun görünüyordu.

Üç ay sonra, soğuk bir kasım sabahı; bugün, üç ay önce spor salonunda sevgili halkına verdiği sözü tutma günüydü. En pahalı takım elbisesini giydi, kırmızı kravat taktı. Ceketinin ön cebine kravatıyla uyumlu bir mendil yerleştirdi. Pencereden baktı, şoförü onu bekliyordu. Birazdan kalabalığın toplandığı meydana vardılar. Kalabalık onu coşkuyla karşıladı. Kürsüye yöneldi. Kürsüde ne söylediğini hatırlamıyordu; fakat konuşmadan sonra kalabalığın coşkusu artmış, onu selamlıyorlardı. Birazdan “Federal Almanya Tıp Araştırma Merkezi” yazılı tabelanın altına gerilmiş kırmızı kurdeleyi kesmek üzereydi.

– Dünyanın en gelişmiş tıp kompleksinin açılışını yapmaktan gurur duyuyorum. Bu kompleks Federal Almanya’nın yükselişinin sebebi olacaktır.

Kalabalığın coşkusu daha da arttı. Ciddi bir tavırla kurdeleyi kesti, kalabalığı selamladı.

Açılıştan üç ay sonra, Joseph oturma odasında, yeşil koltuğuna oturmuş, düşünceli, önündeki masaya bakıyordu. Masanın üzerindeki gazetelerden birine tekrar baktı. Bütün gazetelerin manşetinde Fransa sınırı yakınlarında gömülmüş seksen siyahi kadın cesedinin gün yüzüne çıkması vardı. Hepsinin vücudunda Depocilin’e rastlanmıştı. Gazeteyi masaya, diğerlerinin yanına, bıraktı. Pencereden baktı. Kalabalık bir kitle, pankartlar asmış oturma eylemi yapıyorlardı. O sıralarda Federal Almanya Tıp Araştırma Merkezi’nde Depocilin’in insan vücudu üzerindeki etkileri araştırılıyordu.

Açılıştan beş ay sonra; ılık bir mayıs sabahı. Mayıs ilk günden sıkıntıyla gelmişti. Kadın cesetlerinin bulunmasından sonra sular bir türlü durulmamış, gösteriler artarak devam etmiş, polisin müdahalesiyle şiddete dönüşmüştü. Gazetede dünkü işçi eylemleri sırasında sekiz göstericinin öldüğü yazıyordu. Halk, kadın cinayetlerinin sorumlularının bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyordu.

Açılıştan altı ay sonra, Federal Almanya Tıp Araştırma Merkezi’nin soğuk hava deposunda üst üste istiflenmiş yüz on iki kadın cesedi bulundu. Öfkeli halk, artık onun kellesini istiyordu.

Açılıştan yedi ay sonra, Joseph başı yukarıda, yüzünde gururlu bir ifadeyle salona girdi. Salon hınca hınç doluydu; fakat heyecanlı değildi. Onun girmesiyle birden salondaki uğultu kesildi, ortalığı sessizliğin rahatsız edici kasveti kapladı. En arkadaki ihtiyar siyahi kadının feryadı salondaki kasveti dağıttı. İhtiyar kadını salondan çıkardılar. Joseph, askerlerin nezaretinde, sanık için ayrılmış bölmeye yöneldi. Salonun solunda, uzunlamasına masada on iki jüri oturuyor; ondan iğrendikleri her hallerinden belli. Sanık kendisine ayrılmış koltuğa oturdu. Salondan tepkiler yükseldi. Kafasını arkaya çevirdi, göz ucuyla salona baktı. İnsanlar nefretle kendisine bakıyorlardı. Kendisini hayvanat bahçesinde kafese tıkılmış bir goril gibi hissetti. Salonun ortalarında bir yere oturmuş, siyah saçlı, kırmızı elbiseli kadını gördü. Mahkeme başkanı tokmağını kürsüye sertçe vurdu. Sanığın hizasında, salonun sağ köşesinde oturan savcının hazırladığı iddianameyi okuttu. Siyah saçlı, gür bıyıklı savcı kafasını sallayarak onayladı. Mahkeme başkanı sanığı kürsüye çağırdı. Kürsüdekini tepeden aşağıya süzdükten sonra:

– Adınız?

-Joseph.

– Tam adınız nedir? Joseph…

– Joseph Bergson.

– Doğum tarihiniz?

– 23.05.1918

– Ne iş yaparsınız?

– Sağlık Bakanıyım, efendim.

Salondan tepkiler yükseldi. Yaşlı bir adam ayağa kalktı, bağırdı:

– Katil!

Salonda yaşlı adama eşlik edenler oldu; koro halinde yinelediler:

– Katil!

Başkan kızdı, tokmağını vurdu:

– Sessizlik!

Gözlerini sert ve kararlı bakışlarla salondakilerin üzerinde gezdirdikten sonra:

– Mahkemenin düzenini bozanı dışarı atarım, ona göre.

Mahkeme başkanının telkinleri salondakileri yatıştırmaya yetmedi. Polis müdahale etti. Salondan çıkarılanların yerini hemen meraklı yenileri aldı. Yargıç Joseph’e döndü:

– Vekille temsil edilmeyi istememişsin. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?

– Biliyorum efendim.

– Sana son kez soruyorum, eğer vekille temsil edilmek istersen mahkeme sana vekil tayin edecek. Eğer istemezsen yargılamaya devam edeceğiz.

– İstemiyorum efendim.

– Peki, sen bilirsin. Savcının suçlamalarını dinledin. Diyecek bir şeyin var mı?

– Yok efendim.

Yargıç aldığı cevaba şaşırdı:

– Suçlamaları kabul ediyorsun yani?

– Evet efendim.

– Söyleyecek hiçbir şeyin yok mu?

– Yok efendim.

Mahkeme başkanı diğer yargıçlarla fısıldaştıktan sonra kendinden emin bir şekilde tokmağını masaya vurdu:

– Duruşma bitmiştir. Mahkeme heyeti bir saat sonra kararını açıklayacaktır.

İki asker Joseph’i, protestolar eşliğinde, hükümlü odasına götürdüler. Bu arada Joseph hiçbir şey düşünmüyordu. Kafasında olan bitene dair hiçbir belirti yoktu. Kırmızı elbiseli kadın hükümlü odasına girmeye çalıştı. Askerler engel oldular.

İki saat gecikmeyle mahkeme heyeti kürsüdeki yerini aldı. İhtiyar siyahi kadın bir saattir salondaydı. Mahkeme başkanı yargılamayı başından sonuna kadar özetledikten sonra Joseph’i kürsüye çağırdı:

– Sanık Joseph Bergson, son söz olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

– Yok efendim.

– Sanığa son sözü soruldu. Eklemek istediğim bir şey yok dedi.

Yargıç duraksadı, derin nefes aldı:

– Gereği düşünüldü; sanık Joseph Bergson, yüz doksan iki kişinin ölümünden sorumlu olduğu tespit edildiğinden idama mahkûm edildi. İdamın infazı için Cezaevi Müdürlüğüne yazı yazılarak sanığın Ceza İnfaz Kurumuna sevkine karar verildi.

Joseph, yargıcın söylediklerini duymadı. Bu arada hiçbir şey düşünmüyordu. Zihninde yarattığı zifiri karanlıkta çoktan mahkûm olmuştu.

Yaşlı adam sevinçten yanındakine sarıldı. İhtiyar siyahi kadın ağlıyordu.

İki asker Joseph’in koluna girdiler. Salondakiler boş gözlerle, kıpırtısız onlara baktılar. Ancak onlar salondan çıktıktan sonra kendilerine gelebildiler, silkindiler, kıpırdandılar.

Önce gür bıyıklı savcı terk etti salonu, gururlu.

Mahkeme başkanı, diğer yargıçlara yemek yemeyi teklif etti. Salondan kol kola çıktılar.

İki asker Joseph’i mavi cezaevi arabasına bindirdi.

Yaşlı kadın, arabanın çıkardığı tozun ardından nemli gözlerle baktı.

Joseph, mavi arabanın içinde bağdaş kurmuş, hiçbir şey düşünmüyordu.

Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...