Açık deniz | Işıl Erkan
Yazan Kategori atölyeden— Şu dergideki yazıya bak Öykü, Allah aşkına: “İnsanlar ürüyorlar. Mütemadiyen, istemenin spiral yamaçlarından coşku içinde kaya kıvrıla çoğalıyorlar hem de.” Lafügüzaf! Bu insanlar uçmuş.
— Nesi garip bunun Selim? Sen ki çoğu zaman yargısız yaklaşırsın! Birden tepki verdiğine bakılırsa kendince bir analizin oluşmasına bile olanak vermiyorsun. Bu seni sığlaştırıyor. Haklı tarafları olabilir elbet.
Belli ki çocuk sahibi olma/olmama çekişmemiz onu yıpratıyor. Hazır değilim. Ne desem suç!
Müziği kapatıp caddenin cıvıl cıvıl yoğunluğunda, prototipi ancak bir oyuncak olabilecek arabamla bize yol açmaya çalışırken düşünmeye daldım Öykü’nün sözlerini. Bütün bunalmışlığım ve evliliğimizin üzerimdeki baskılarıyla.
Tek tek incelemeye başladım sonra ne görmekteysem etrafta. Limandaki martıları sayar gibi saydım insanları. Öyle çoklar ki, şaşırdım. Öylesine hareket halinde ki her bir detay. Ben fark edene kadar yoktu sanki. O zaman, akşamüstünün bu sıcak saatinde beni bunu Öykü vasıtasıyla düşünmeye iten fikir yüklü bulutları didiklemeye yanaştım. İçinizi işgale kalkan her ne olduysa, zamanı gelmiştir üzerine kafa yormanın. Trafik de ilerlemiyor zaten.
Sağıma döndüğümde onu benimle zaten sınırlı olan diyaloğunu kesip kendi “derinliğine” sahip çıkmaya gitmiş gördüm. Bağımıza uzanmakta zorlanıyorum.
Son zamanlarda çuvallar dolusu dikkatim kendi üzerimde. Kıymetimi hiç takdir edemeyip bir kendime kör kaldığımdan sebep yeni ayılmaktayım. İşimi bıraktım, evliliğim görünürdeki tek “büyük” meseleden sallanmakta. Halbuki yıkamaya çalışarak deterjanlı sularla gediklerimi, yalın ayak, yalpalayarak öz muhasebemin telaşındayım. Sessizim. Canım fena halde sıkkın. Umulmadık ânlardaki önyargılarım, kestirip atmalarım kendimi veremeyişimden. Yeni dönemeçlerinde kalanımın, yaşım da ilerlemekteyken, girmesin pencerelerimden arsız yeller diye kendine dön babam dön…
Zihnim parmaklarını şıklattı sonra. Anladım. Zamanın en kısa birimiydi bana kendini hiddetle hatırlatan. Tüm gizler ânın içinde saklıydı. Buydu insanın, belki de tamamen doğası gereği, hislerinin karşılığını ve beklentilerini karşı tarafta bulduğu zaman paylaşma, çoğaltma, bir etme arzusu. Öykü’nün de kastettiği bu olsa gerek imayla.
Ya olmasaydı bu “ân” dedikleri?
Değil mi ki her biri adam başına en az bir sebeple var olmakta, birikiminden dağ tepe yaşamlar çıkıyor. Misal ona âşık olduğum ân. Nasıl da çekmişti çekirdeğine artı yüklü taneciklerimi. Olmadı bedelini, olmadı rüşvetini verseler teslim etmeyeceğim tüm kale burçlarımı sermiştim eğimli arazisine. Hayatımın berisinde yapmadım mı her şeyi bu ayarsız sarhoşluktaki ânın hatırına?
Bütün sokakları dolaştırdı bana önce, şair etti beni hislerim. Renklere dokundum, uzaklara koştum sonra. Uçurtmalar uçurdum, kokladım her yeni günü; kahve çekirdeklerine karıştım, tatlı bir rayiha oldum da tattı beni. Geceleri yıldızlara danıştım, günde rüzgârı seyrettim. Güneş ışığına cilve döktüm tüllerden, deli hız yaptım dünyanın işleri bitip sıra kavuşmalara gelince akşamüzerleri. En ondan habersiz kâğıtlara notlar bıraktım. İçimi yoklayıp yüzümü seyreylemeyi düşünemedim gelip geçerken zaman. Titrettim içini bir şarkıyla, içtim. Belki o çaldı, belki ben söyledim. Bir güldüm, dengi ağladım. Tekrar tekrar aşka düştüm aynı illüzyonda, helikopter kanadı fırıldaklığında sürüklendim. Bocaladım. Savaştım. Hayır sabredemedim. Kabullenemedim, bunca âşıkken bazı açmazlarımızı. Hissizleştim. Evet, korktum. Kararlar aldım, öldüm, farklı kimliklerle darıldım yoldaşıma, yeniden dirildim. İstemedim. Uyuyamadım, dokundum. Uyutmadı, kanattım…
Geç de olsa iki kişilik hayatımızda kendime döndüm.
Bakıyorum da her ne yaşadıysam şimdiye değin, tastamam hücrelerimle eğri büğrü de olsa tasdik etmeye çalışmışım. Hepsi aşktan sebep. Aşkın içinde gizlendiği, yaşamı oluşturan ânlardan meydana gelme bunca çılgınlık, akıl almazlık, saçmalık ve karşı konmazlık, artık biliyorum. Tüm bunların içinde beklenen ya da beklenmedik ne varsa, üleşerek birbirine vermeyi seçiyor insan. Çoğalarak. Mütemadiyen.
Kastettiğini bütünüyle belki söyledi, belki söylemedi bir daha Öykü, emin değilim. Yine de, ağlarımıza takılanlardan kendimce olanını çekip örttüm ben üzerime.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.