Ara 22

Akıbet | Yahya Salim

Yazan Editör Kategori atölyeden

O sabah uyanıp da banyoya gittiğinde, korktuğu nihayet başına gelmişti. Aynaya baktığında, suratı olması gereken yerde değildi. Yüzü silinmişti. Büyük bir felaketi bekler gibi korkuyordu bundan, kendi başına gelmez sanıyordu.

Henüz tedavisi yoktu. Salgın uzmanları, hekimler, nefesi kuvvetli hocalar, boy boy açıklama ileri sürmüştü, ama sebebi bilinmiyordu.

Hükümet, hem tıbbın hem de itikadın karşısında çaresiz kaldığı bir salgın söz konusu, demiş; öksüren, olur olmadık unutan, fuzuli anıları yâdeden herkesin kayıt altına alınmasına dair kararname çıkarmıştı. Devlet Başkanı, bu salgınla da yaşamayı öğrenecek kadar büyük bir milletiz, diye kestirip atmıştı.

***

Şey, maskesiz dışarı çıkmamış, beş vakit namazını değilse de Cumayı, iftarı, teravihi kaçırmamıştı. Hayatın önüne koyduğu her vazifeyi layıkıyla ifa etmiş, memuriyetinin gereğini eksiksiz yapmıştı. Kendisinden, söz konusu olan vazifeyse tereddüt etmez, bir karıncayı dahi incitmemiştir, işinin erbabıdır, diye söz edilirdi. Bugün vatanım için ne yaptım, diye kendine sormadan uyumaz, günahım varsa affet Allahım, derdi yatmadan önce. Huzurla uykuya dalardı hemen, başını yastığa kor komaz.

Son bir haftadır kimle karşılaştığını, nerede ne yaptığını gözden geçirdi: Alışveriş merkezi yapılacak arazide boşaltılması emredilen bir evin meskunları, gidecek yerimiz yok deyip direnmiş, polis zoruyla tahliye edilmelerinin ardından Şey, aldığı emir uyarınca dozeri evin üzerine sürmüş ve yıkımı başlatmıştı.

Şey, dini bütün, vicdanı tertemiz bir insandı. Kadının ve çocuklarının feryadını işittiğinde içi parçalanmış, onlara başlarını sokacak sıcak bir yuvanın daha nasip olması için duacı olmuş, besisiz sübyanların haline üzülüp sofralarında Halil İbrahim bereketi olması için niyaz etmişti.

Müdürü, doğurmasaydı demişti, madem bakamayacak. Haklıydı haklı olmasına ama yine de maşerî vicdana dokunuyordu. Şey biliyordu ki, o yapmasa başkası yapacaktı, o da emre itaat etmemenin azabıyla yaşayacak, belki işini kaybedecekti. Bir suç varsa, günahsa, müdürün boynuna.

Akşam ajansında haberi verdiler. Evin yıkıldığı anı gösteriyorlardı, dozer evin üzerine yürüyor, gecekondu altında eziliyor, geride hafriyat bırakıyor. Eskiden olsa Şey, bu muazzam medeniyet alametinin dozerin hesabına yazılmasından rahatsız olurdu. Dozeri yapan ellerin, ona komut verenlerin, onu hedefine götürenlerin hiç mi katkısı yoktu. Haberde ne onun yüzü görünüyordu ne de müdürün. Her şey dozerin şanını parlatmak üzere yazılmış kötü bir senaryoya benziyordu. Spiker, şehrimizin meşhur dozeri İşbitiren, bir senede bininci gecekondusunu yıkarak yeni bir başarıya imza attı, diyordu. Ajansa bakılırsa İşbitiren rakip tanımıyordu, komşu şehirler gıpta ediyordu.

Birkaç polis memuru, birkaç seyirci beliriyordu ekranda ama onların da yüzleri silinmişti. Muhabirin mikrofonuna konuşan biri, taşeron olmalı, kanunun kestiği parmağın acımayacağını söylüyor. Devletin arazisini işgal etmiş olan kanunsuzlar bertaraf edilmiş, şehrin dokusunu bozan derme çatma gecekondular temizlenmişti. Çok katlı alışveriş merkezi, sadece istihdamı değil, şehrin itibarını da artıracaktı.

Şey’in içindeki şüphe ardında delil bırakmadan kayboldu, içi rahatladı.

Bir an kadının ve çocuklarının yüzü göründü. Şey, bu hisli yüzlerin bilmece gibi olduğunu düşündü. Bu yüzlerde bir şey vardı, gecekondunun dermeçatmalığına, hafriyatın fazlalığına, karmaşasına benzeyen. Gözyaşlarını anlıyordu, ama bu geçmişten kalmış gibi görünen bakışlar, alınlardaki, gözlerin altındaki çizgiler, münasebetsiz, anlaşılsa topluma yük getirebilecek bir hikâye anlatıyor gibiydi. Dozerin kusursuz hatları karşısında çok zavallı, çok lüzumsuz görünüyorlardı.

Hele kadının çocukları kendine çekmesi, çocukların kadına bağlanması pek tuhaftı. Düşününce, gözyaşlarının da yakışıksız düştüğünü fark etti. Yüzkızartıcı diyecek gibi oldu ama yersiz kaçardı.

***

Şey, daima mesafeyi korumuş, maskesini özenle yerleştirmişti yüzüne. Ihlamurunu, zencefilini, limon ve balını eksik etmemişti. Anlamıyordu, virüsü kimden, nerede kapmıştı. Ama olan olmuştu ve o kadar da kötü görünmüyordu yüzünden geriye kalan boşluk. Ona yeni bir hava getirmişti sanki.

Hastalığın son evrede nasıl seyredeceği bilinmiyordu, ama endişeye mahal yoktu henüz. Hükümet gerekli önlemleri almıştı.

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...