Haz 26

Babaannem Cemile / Serdar A.

Yazan Editör Kategori atölyeden

Bir ayakkabı mağazasındayım. Hem kel hem de fodul erkek arkadaşımın ve babetçi ablamın aksine, topuklu ayakkabılara bayılırım. 23 pontluk ayakkabıları, tıkır tıkır denemeye başladığım anda kendimi kaybederim. Dünyaya 15 cm tepeden bakmak… Erkek arkadaşım kompleks yapsa, düztaban ablama fenalık gelse de umurumda değil. Sanırım ben, efsane bacaklı babaanneme çekmişim.

Bazı züppe arkadaşlarım demode bulsa da adımdan memnunum. “Cemile” babaannemin adı, köyün en güzel kadını. Dere kenarında çamaşır yıkayıp yürek yaktığı söylenir, nur içinde yatsın. Güzellik suç mu? Hakkında birçok rivayet var, ne derlerse desinler, ben inandığıma bakarım…

Bizim Meşeli Orman Beldesi’nde hava nemli ve sıcaktır, o yüzden kısa kolluları ve havadar etekleri giymek doğaldır. Babaannem de şanını dere kenarında çamaşır yıkarken kazanmış. Basma fistanın eteğini, baldırına kadar bir sıyırırmış ki kar beyaz bacaklarını görenlerin eli ayağına dolanırmış.

Rahmetli dedem de işte o gariplerden biri. Duygusal bir adammış, ninemin fistanı arasından ışıldayan süt bacaklarını gördüğü anda çarpılmış garibim. Hatun güzel, talibi çok. Üç gün boyunca babasına yalvarmış, tam razı edip istetmeye gidecekken, hatunu zengin bir adama vermesinler mi. Zavallı dedem, deli divane olmuş, kendini yaylaya çayıra vurmuş. Babası -yani büyük dedem- akıllı adammış. Oğlunun eline vermiş sazı, “Deli deli dolanma oğul, elemin kederin varsa dök içini” demiş.

Dedem de başlamış türkü çığırmaya. “Baldırı çıplak Cemile’m nasıl nasıl edelim biz bu işi. Cemile’min gezdiği dağlar meşeli, haydi üç gün oldu Cemile’m ben bu derde düşeli. Baldırı çıplak Cemile’m nasıl nasıl edelim biz bu işe, nikâhımızı kıysın, ünnen gelin Hoca Memiş’e. Cemile gız ne gezersin hayatta, basma da fistan, parlak da potin ayakta…”

Tanıdık geldi mi? Saz iyi fikir, ama dedeme yetmemiş. Dedem köye yaylaya sığamayıp kendini İzmir’e atmış. İzmir sokaklarında sazını tıngırdatırken -şans işte, aşkta kaybeden parada kazanıyor- TRT’den yetkili bir ağabey dedemi keşfetmiş. Türkü hoşuna gitmiş, ama sözleri biraz muzır gelmiş. “Sen hele şu baldırı değiştir, sonrasını bana bırak” demiş. Dedem başta pek yanaşmamış; ama karın gurultusu sazın sesini bastırmış. N’apsın garip, kabul etmiş. “Baldırı çıplak” olmuş sana “gaydırı gubbak”. Sonrası malum. Türkü ulusal radyoda duyulduğu an meşhur olmuş. Dedemin eli biraz para görmüş olsa da Cemile ve süt bacakları gönlünde bir yara olarak kalmış.

Yıllar sonra dedeme, köyden bir mektup gelmiş, babası hastaymış. Dedem anında köye varmış. Vardığında kahraman gibi karşılanmış. Ne de olsa artık ünlü bir türkücüymüş. Babasını ziyaret etmeye gelmiş, ama aklı hâlâ Cemile’de. Bir soruşturma. Şansa bakın ki huysuz Cemile ilk kocasını gömmüş!

Uzatmayalım, dedem müjdeyi alır almaz süt bacak Cemile’nin ikinci kocası olmuş. Babaannem daha iyisini mi bulacak? Didişe didişe yaşlanmışlar. Dedem bir daha da şehre dönmemiş. Ben dönmesini isterdim. Aşk gözünü kör etmiş demek. İkisi de nur içinde yatsın.

Maziye dalmış, aile mitolojimizi düşünürken kendimi kasada buldum. Ablamın bıkkın bakışları eşliğinde 23 pontluk ayakkabımın parasını ödeyip çıktık. Üstüne de yeni eteğimi çektim miydi çok yakışacak.

Hikâyeyi yazdıktan sonra gördüm ki Cemile’nin gerçek hikâyesi bundan biraz farklı. Gerçeği merak ediyorsanız tıklayın, hayal diyarında takılmak istiyorsanız siz bilirsiniz: http://feministmutfak.com/2013/05/19/gaydiri-gubbak-cemilem-turkusunun-hikayesi/

Diğer Serdar Altunoğlu Öyküleri

Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...