Diyorlar ki | Işıl Erkan
Yazan Kategori atölyedenYahu hep güleceğim gelir, şu İshak beye akıl sır erdiremezdim. Sen git o güzelim işinden ayrıl, bu geçim derdinde o yüklü maaşı bırak, o pek bereketli makamı tep; kuzu derisi bavulunu al, düş paytak paytak kıt aklının yoluna.
Sabah kahvaltını önüne koyan mı yoktu, akşam kahveni köpürten mi? Hayır, iki oğluna örnek oldun ya, mahalleden hiç kimse kızlarını vermez bundan böyle. Karın daha genç, saçının dip boyası kolay kolay gelmez. Yazık değil mi? Annen dizini döverken baban sayar döker. Ataya da saygısızlık, konu komşuya da. Demem o ki geçkin maskaralık şu yaptığı. Ellisinden sonra nesine gerek!
Sokakta, kahvede, kapı aralıklarında, bir mandaldan öbürüne aldı mahalleyi bu vukuat, götürüyor ese ese. İshak bey rüyalarının peşinden gitmiş diyorlar. Bir sarı saçlıya tutulmuş diyorlar. Evlilik müessesesinde dikişleri attırmış, özgürlük diye tutturmuş diyorlar. Bu ne nankörlük yahu! Bunca varsıllığın geç kalınmış doygunluklara feda edilmesi de nedir?
Her gün ayrı bir söylenti birbirine ek olmaktan yorgun düşer oldu. Dernekte fikriyatımız, İshak beyden sonra adeta evrildi. Pek bir keyifli itiraf edeyim. İnsan dediğin meret, başkasının talih yoksunu tecrübeleri üzerinden ahkȃmı çokça seviyor. Acıtanı acıtmadan sündürüyoruz ki iyice aramıza alalım. Çay demli, içerisi sıcak, e biz efendilere de malzeme gerek. Sohbete gecikirim diye sabah tıraşını dahi unutur oldum. Özümde hisli adamım, böyle bilinsin. Şunun şurasında anlıyorum adamcağızı, bizim de içimizde eskittiklerimiz yok mu? Biz de bilmez miydik türlü çakallıkları? Koyu lekeli, tütün kokulu örtülere değmek, soğan sinmiş saçları öpmek, her gün aynı bıkkın ifadeye rast gelmek, döne dolaşa aynı beyhude davaları gütmek yerine; bir yeşil mavi memlekete, bir çift hülyalı göze, renk yüklü trenlere kapılıp gitmeyi bilmez miydik be adam?
Her birimizi sarsmayı nasıl vazife edindiyse şu meymenetsiz olay, karım bile benimle konuşur oldu. Eli elime zorumla değen, faturalar üzerinden sesini işittiğim, çayın buğusuna gözünün yaşını eksik etmeyen karım. Şahsına münhasır fikirleri bile varmış, yeni öğrendim. Diyor ki adam haklıymış, aile bilip pek sevdikleri gün olur kişiyi kendinden alır, isyana davetiye bastırtırmış. Ne gizlediyse yüklüğünde bu vakte değin, işte şimdi tam sırasıymış sermenin. Tane tane, içine ala ala, nefes nefes tada tada. Cürmünden öte lakırdılar… Asiye fotoroman mı taşıyor buna bilmem ki!
Dedikodular bile salınca kumaşlarını, herkes sessiz ve tasalı yaşamına döndü elbet. Geçti bir hayli mevsim peşi sıra. Kendi açtığım iştah yüklü çukurda, kibrimi sigarama katık edip işin içinden çıkamayan bir ben oldum. Karım bizi terk edeli beri kızım yapışık odalarda sesimi işitmeden yaşar oldu. Bir tabak yemek sofraya değmiyor nicedir. Uykularım uyutmaz oldu. Mahalleliye fena dargınım. Ragıp abi beni uyarsaydı ya, şu İshak beyi ne çok kınadım. Hoş, ne değişirdi ki! Düşünürüm de hȃlȃ aklım ermez; bir ona, bir bakıp hiç fark edemediğim soyadlıma.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.
Senin her öykün için bir öykü yazílır.Harikasín..