Gıdı gıdı | Saniye Kısakürek
Yazan Kategori atölyedenBay Co, odasının penceresinden Hoopsty tepesini izledi. Çocuklar rengârenk uçurtmalarını uçuruyorlardı. Aynada yüzüne baktı. Azıcık gülümsemeye çalıştı. Fakat beceremedi.
Hazırlanıp işyerine gitti. Mürekkep lekeli beyaz önlüğünü bağladı. Ağzında sabahtan kalma ekşi bir tat vardı. Bu hali yüzüne de yansımıştı. Tam işe başlayacaktı ki, Bay Fo patronun onu odasına çağırdığını söyledi. Elindeki mühürleri bıraktı.
Tedirgin bir şekilde kapıyı çaldı ve içeri girdi.
“Gel bakalım, ne zamandır seninle konuşmak istiyordum…”
Patron, Bay Co’ya bakmadan konuşuyor ve makyajını tazeliyordu. Suratına kocaman gülümseyen bir dudak çizmişti. Yanaklarındaki kırmızı yuvarlakları belirginleştiriyordu.
Birden Bay Co kendi suratına dokundu. Büyük ve eksikliği affedilmeyecek bir şey unuttuğunu fark etti. Patron konuşmaya devam ediyordu.
“Geçen gün mühürlemen gereken kâğıtların yarısı boşa gitti, biliyorsun. Bunun sebebi resmi evrakların makinedeki tezgâha tam yerleştirilmemesiymiş. Bunu da her gün sen yapıyorsun. Makine zorlanınca kayışlar kopmuş. Yani anlayacağın…”
Derken birden yüzünü ona döndü. Kelimeler boğazında düğümlendi. Yanaklarındaki kırmızı benekler daha da kızardı. Alnı kırış kırış oldu.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun?”
Bay Co yüzünü kaşır gibi yaptı.
“Efendim bennn, şeyyy… Tamamen unutmuşum!”
Sızlanırken özür dilemeye başladı.
“Yıkıl karşımdan! Seni ahlaksız! Bugünün Milli Komik Surat Günü olduğunu nasıl unutursun!”
“Efendim ben, ben, yani bennn… Aklımdan çıktı…”
“Defol git, gözüm görmesin seni! Bu yaptığın üçüncü hata oldu. Sana kayışları kopardığın için hafif bir ceza verecektim ama bu durumda seni affededemem. Milli günleri unutmak vatan hainliği sayılır. Seni işten uzaklaştırıyorum.”
Bay Co kafası önde, kızarmış ve daha da ekşimiş bir suratla odadan hızlıca çıkıverdi. Ona garip garip bakan suratı boyalı arkadaşlarının arasında önlüğünü çıkarıp sessizce işyerini terk etti.
Hava güneşliydi. Hoopsty tepesi yemyeşil görünüyordu. Bay Co tepeye doğru koştu. Oraya vardığında temiz ve taze havayı içine çekti. Tepenin aşağısında Lasky okyanusu uçsuz bucaksız görünüyordu.
Aşağılara inip limana geldi. Limandan bir sandal kiraladı kendine. Açıldı okyanusa.
Günler sonra, yiyeceği bitmek üzereyken dev bir fırtına çıktı. Sandal kâğıt bir gemi gibi yırtıldı. Suların içinde kayboldu.
Bay Co öksürmeye başladı. Öksürdükçe ağzından tuzlu sular fışkırıyordu. Gözlerini hafifçe araladı. Kum ve tuzdan net göremiyor ve canı acıyordu. Üzerinde zıplayan garip, mor yaratıklara gülümsedi. Sonra bayıldı.
Burası Glündick adası idi. Burada yaşayan yaratıklar yuvarlak ve mor bedenleri, kocaman parmakları ve uzun burunlarıyla bilinirlerdi. Kocaman parmakları sayesinde birbirlerini gıdıklayabiliyorlardı. Böyle iletişim kurarlardı. Sürekli kahkaha atmaktan gözleri pörtlemişti. Ağızları yarım ay gibiydi.
Bay Co bir süre sonra uyandı. Üzerinde zıplayıp duran, orasını burasını tedavi etmeye çalışan Glündicklilere şaşkın şaşkın baktı. Yavaş yavaş doğrulurken koltuk altlarındaki gıdıklanmayı hissetti ve hiç gülmediği kadar güldü.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden. Saniye Kısakürek’in diğer öyküleri için tıklayın.