May 02

Kalkış ağırlığı | Elif Kılıç

Yazan Editör Kategori atölyeden

Gözü kilitli sandığa takıldı. Bir süre izledikten sonra hızlıca geri dönüp bahçeye doğru koşmaya başladı. Bahçenin ortasına geldiğinde birden durdu. Yavaşça başını kaldırarak eskiden kendisine çok büyük gözüken evi, sanki ilk kez görüyormuşçasına incelemeye koyuldu.

Çocukluğunda epey görkemli olan bu ev, şimdilerde ailesine değil, terk edilmişliğin dünyasına aitti. Solgun, ne ayakta ne de yıkılmış…

Her ayın ilk cumartesi günü, mutlaka gelir, uzun uzun çocukluğunu izlerdi. Aslında her zaman yaptığı bir şeydi bu. Hayatla arasında görünmez bir cam duvar vardı sanki, hiçbir zaman yaşamın coşkusuna kendini kaptırmamış, hep bir kenardan izlemeyi seçmişti.

Bir yandan iyi bir haldi bu. Hayatla arasındaki mesafe, onu kırılıp dökülmekten, incinmekten korumuştu. Hiç kimseyi ölesiye sevmemiş, ardından üzülmemiş ve kıskanmamıştı. Hiçbir zaman da kahkahalarla gülmemiş, kendini akışa bırakamamış, hep tetikte ve kontrollü yaşamıştı. Şimdi çocukluğunun geçtiği bahçeden geriye kalana baktığında, kendine ayrılan zamanı boşa geçirdiğini, öylesine yaşadığını hissediyordu.

Çok insan tanımıştı gerçi ve insanları tanıdıkça anlamıştı yalnızlığının değerini. Ama bu durum her yeni gelende az biraz umutlanmasına engel olamıyordu. Ne zaman umutlansa hafifçe sızlıyordu içinde bir yer. Kırılıyordu kanatları.

Ben neden böyleyim, diye sordu kendine. Sandık yüzünden… O sandığa anılarını doldurup bilinmeyene gidenler, yanlarında çocuk ruhunu da alıp götürmüşlerdi.

Derin bir nefes aldı ve sandığın olduğu odaya geri döndü. Kucaklayarak bahçeye taşıdı. Derin bir çukur açıp yavaşça içine yerleştirdi.  Biliyordu ki uçmak istiyorsa kendisini aşağıya çeken her şeyi bırakması gerekiyordu. Sandığın üzerini toprakla örttükten sonra yavaşça uzaklaştı. Onu geçmişe bağlayan bütün zincirler, sandıkla birlikte toprağa karışmıştı. Şimdi uçma zamanıydı…

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...