Kendi hayatlarının kahramanı kadınlar | Seda Sevgi
Yazan Kategori atölyeden“Para ve statü kazanmak çok çalışmakla doğru orantılı olarak artan bir durum değil,” dedi Ayşe. Gözlerini Başak’ın son tablosuna dikmiş konuşurken. “Stratejik düşünme, politik davranma, oyun kurma, bunlar kurumsal iş yaşamının başarı için olmazsa olmazları ve maalesef oyun böyle kurulduğu için kuralına göre hareket etmediğinde rahatlıkla dışında kalabiliyorsun. Tabii her kurumun kültürü ya da stratejisi kendine göre.” Bu cümleleri kurarken derin bir nefesle içini çekti ve ilgiyle Başak’ın tablosuna bakmaya devam etti. “Ve fakat hepsi bullshit neticede,” diyerek Bengü’ye hınzırca bir bakış attı. Yıllarca plaza İngilizcesiyle konuşulan bir şirkette çalıştıktan sonra oradan kaçarcasına uzaklaşan Bengü için bu bakış yeterliydi. Bilmez miyim, dercesine gülümsedi.
“Sahi” diye sordu Ayşe. “Ne kadar zamandır profesyonel olarak resimle uğraşıyorsun?” Kendi sorusunun soğukluğu karsısında irkilmişti. Başak gülerek, “Profesyonel demeyelim de, sadece resimle ilgilenmem iç mimar olarak bir şirkette çalışma hayatımı bitirmemle başladı,” dedi. Duvarlardaki birbirinden renkli ve farklı tablolar karşısında hayranlığını gizlemeyen Ayşe, hayallerinin peşinden gitme cesareti bulmuş bu üretken kadına takdirle baktı. “Çok mutsuz olduğumu fark etmiştim. Bir süre dalgalandım ve sonra kendimi bu yeni yolda buldum.”
Gizem’in neşeli sesi geldi o sırada; “Benim de hikâyem bundan çok farklı değil, yıllarca bir sürü can sıkıcı olay ve kişiyle uğraştıktan sonra artık özgürüm, kendi kendimin patronuyum.” Gizem çocuk kitapları yazan, Başak’ın resim atölyesinde öykü atölyesi düzenleyen bir editördü. Ayşe onunla ve atölyeye gelen tüm katılımcılarla vakit geçirmeyi çok seviyordu. Hayallerini burada istediği gibi kâğıda dökebiliyor ve yargılanmayacağını bilerek öykülerini onlarla paylaşabiliyordu.
Bu da onun kaçış yoluydu belki. Farkındalığı arttıkça çok düşünür olmuştu; yaşamını ve başka türlü bir hayatın olasılığını. Henüz tam bir değişime hazır değildi. Statükocu yanı buna izin vermiyordu ama içinde bir yerlerde, daha kendi gibi olabileceği, özgür bir hayatın varlığını hissedebiliyordu. Bağımsız ve bazen isyankâr ruhu, sakin, akılcı ve iş odaklı tarafıyla kavga halindeydi bir süredir ve her iki tarafı da memnun edecek bir çözüme ihtiyacı vardı. Gizem’in atölyesi bu yolun başlangıcı olmuştu. Yazma ve yazdıklarını insanlarla paylaşma fikri Ayşe’ye çok iyi geliyordu. Yazdıklarını kimi zaman arkadaşlarına da okutuyor, içindeki mükemmeliyetçiliği kızıştıran yorumlar, onu zaman zaman bunalıma sürükleyebiliyordu. Yine de olanı olduğu gibi anlatma hissi Ayşe’yi çok mutlu ediyordu. Yaşadığını hissetmek böyle bir şeydi çünkü.
“Çay ister misiniz?” diyen Gizem’in sesiyle derin düşüncelerinden sıyrıldı ve kendi hayatının kahramanı olan bu kadınlara sevgiyle gülümsedi… “Hayat hiçbir zaman siyah ve beyaz değildi elbette,” diye düşündü. Seçilen yolların hiçbirinin yüzde yüz garantili dönüşü yoktu ve aslında gözünde büyüttüğü bu pembe hayali gerçekleştirmenin göründüğü kadar kolay olmadığının da içten içe farkındaydı. Bir arkadaşının da dediği gibi mükemmel ancak hayallerde olurdu… Cesaretini toplayana ya da kendi yolunu bulana kadar bu hayallerle avunuyordu. Yine de insan kendine en yakın noktayı bulmalı, orada durabilmeliydi. “Bunun için uğraşıyorum işte” diye kendine kendine gülümseyerek çayından bir yudum aldı ve huzurla yazmaya koyuldu.
Not: Resim Gözde Yüksel’e ait. yazı çizi atölyesi öykülerinden.