Küçük Kara Sinek / Serdar A.
Yazan Kategori atölyedenSıcak bir sabahtı ve açık pencere bulmak kolaydı. Küçük bir tur sonrası güzel kokular tüten bir pencere buldum, içeri süzüldüm. Tam zamanında. Sofra bir alışveriş merkezini andırıyordu. Kalabalık bir aile olmalıydı. Devasa raflar, pastaneler, kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz koliler, paten kaymak için bir alan, dekoratif siyah ağaç küreler, renk renk sıvılar; ama en çok o tatlı kokulu sarı lezzet havuzu için gelmiştim. Küçük bir tur attım, hedefe kilitlenip inişe geçerken arka odalardaki sesler artmaya başladı. Lezzet dünyasının gardiyanları geliyordu.
Kokulardan belliydi, etobur bir aileydi. Etoburlar sofralarını çok iyi savunurlar. Oysaki geçen gün beni ağırlayan aile çok garipti. Rahatsız olmadıkları gibi, beni bir bardağa hapsedip yemeğimi bitirdikten sonra dışarı salmışlardı. Demek sinek dostu insanlar da vardı bu dünyada.
Lezzet havuzuna yanaşamadan sekiz çizip tavandaki avizeye kondum. Sofranın çevresi doldu. Pencereden içeri giren tatlı esinti tülleri havalandırıyordu. Dışarı çıkabilirdim; ama sofranın kokusu beni benden alıyordu. Etobur ailesi zevk sahibiydi. Şekerin neredeyse her türlüsü sofrada vardı. Uzun yoldan gelmiştim ve yorgundum. Gözümü karartıp pike yaptım. Her zamanki zikzaklarımı çizip bir kâsenin yanına kondum. Beni görmemiş olacaklar ki yemeklerini yemeye ve garip sesler çıkartmaya devam ettiler.
Olimpik lezzet havuzu bir iki sokak ötemdeydi. Ellerimi ovuşturup yürümeye başladım. Derken bir çığlık koptu. Antenlerim bir hava değişimi algıladı. Hislerim hiç yanılmaz. Evet, yazılarla dolu dev bir kâğıt rulosu üzerime doğru geliyordu. Bir çırpıda gideceğim rotayı, konacağım yeri, beslenme süremi ve ikinci hamlelerini yapıncaya dek pencereden çıkma zamanımı hesapladım. Oyalanmadan yola koyuldum. Sarı lezzet deryasına vardığımda etoburun elindeki kâğıt rulo ilk hedefine varmamıştı. Şu insanlar çok yavaş ve düşüncesiz. Vuracağı yerdeki kâseleri düşünmeden ellerine ne geçerse savuruyorlar.
Karnım hariç her açıyı gören gözlerim, olanları ağır çekimle izlerken ön ayağımdan lezzet sinyalleri gelmeye başladı. Mükemmel. Doğru yere konmuştum. Havuzun tam kenarındaydım. Planım tıkır tıkır işliyordu. Emmeye başladım. Bu yediğim en sentetik sarı şekerdi. Arı dostlarımın, ev yapımı peteklere kustuğu organik tada benzemiyordu. Şansa bakın ki kusmuktan anlamayan bir aileye denk gelmiştim.
Bu arada zevksiz etoburların ezici silahı ilk durağına varmış ve bir iki bardak devrilmişti. Sırada yemek yediğim yer vardı. Son iki yudumu çektikten sonra pencereye doğru uçtum ve ikinci tangırtı sesi geldi. Sofranın son halini tahmin edebiliyordum. Neyse ki birazdan açık havaya kavuşacaktım. Işık beni çağırıyordu. Pencereye az kalmıştı, derken küt!
Kahretsin, yanlış pencere…
Diğer Serdar Altunoğlu Öyküleri
Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.
Vay, bal fotoğrafı çok yakışmış teşekkür ederim.
Bu güzel öykü için ben teşekkür ederim.