Oyun / Mine Egbatan
Yazan Kategori atölyedenKediler şahit olmuştu o gün olanlara. Bahar’ın, çaresizliğine merhem olmasını umduğu Yoldaş ve Ararat… Biri uysal, diğeri hırçın… Kendini ait hissetmediği bu şehre, bu sokağa ve bu eve onu bağlayacak bir şey ararken bulmuştu onları, sokağın köhne bir köşesinde. Sarıp sarmalarsa yaralarını, kendi yaraları da kabuk bağlar diye ummuştu. Gecenin karanlığı belki ona dost olurdu böylece. Bunca zulme ve acımasızlığa rağmen nefes alıyor olmanın keyfine varabilirdi, kediler arsızca oynaşırken ayaklarının dibinde. Hem kendisi hem kedileri için birazcık mutluluk umuyordu. Şimdi kendisi için üzülmüyordu, kanayan yerlerine bakarken. Suçluluk duyuyordu yalnızca, kedilerini yarı yolda bırakacağı için. Bir hafta önceden karar vermişti bunu yapmaya. Bir oyuna hazırlanır gibi hazırlanacaktı ölüme. Tutkuyla ve heyecanla… Bu oyunun adı “Şeb-i Aruz”du. Bir oyuncu değildi, ama biliyordu ki dünya bir sahneydi ve her kadın ve erkek birer oyuncu. Bu onun oyunuydu. Özgürdü. İstediğini yapardı.
Oyun sabahı büyük bir fırtına kopuyordu dışarıda. Göz gözü görmüyor, ten teni tanımıyordu. Menekşeler solmuştu. Korkmadı hiç. Böyle bir güne de kızgın bir gökyüzü yaraşırdı. Tanrı’nın gazabı üzerime olacak galiba, diye geçirdi içinden ve güldü Bahar, gözünden yaş gelene dek. Sonra kendine güzel bir kahvaltı hazırlamaya başladı. Tavadaki kızgın yağa iki tane yumurta kırdı. Biraz kekik, biraz karabiber koydu üzerine, yetmedi, tüm kırgınlıklarını koydu. Hayalkırıklıklarını ekledi, tuz niyetine de gözyaşlarını. Geçmişini yemeye koyuldu. Büyük bir hırsla ve iştahla yiyordu yumurtayı. Bir sigara yaktı sonra. Dumanı içine öyle bir çekti ki ciğerlerinde acıyı hissetti. Sanki bu şehirdeki tüm kötülükleri içine çekmek istiyordu. Kocasının tokadı yüzünde şaklayan komşusu Esma Hanım, işkencede ölen annesi, toprağından sürülen anneannesi ve tecavüze uğrayan transseksüel arkadaşı Duygu, o zaman huzura kavuşabilecekti sanki. Sanki, sanki, sanki… Kendini kurban ediyordu işte.
Önce kadınlık organını doğradı. Sonra tüm bedenine sapladı bıçağı. Bedenine her dokunuşta ayrı bir yüz görüyordu, üzerinde tepinen erkeklerin yüzlerini. Daha da hırsla sapladı bıçağı kendine, o yüzlerden intikam almak istercesine. Kediler şaşkındı, birbirlerine bakıyorlar, Bahar’a yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı. Bahar’ın içi yandı, usulca ağlıyordu, yüzü gözü simsiyah. Sonra zillerin çaldığını duydu. Benim için çalıyorlar, dedi. Bir çakımlık mutluluk belirdi gözlerinde. Kediler şahit. Ve perde.