Sığın maskene | Işıl Erkan
Yazan Kategori atölyedenBir gün duvarın ötesine geçmek istedim. Öteden evvel beridekini bilmen şart, dedi duvar. Sorup soruşturmaya başladım.
İnsan kimlere güvenebilir beridekinin selameti evvelken? Hele benim içinde bulunduğum gibi dar soluk alan bir çevrede, kanaatkâr yaşamlara sahip bedenlerin heveslere düşman olduğu zihinlerin dibinde.
En güvenebileceğim kişilerden birine gittim sonra. Tahsili benden yüksek olduğundan ona açılmayı seçtim. Mahallenin sağlık ocağındaki hemşir’anım. İçerinin kokuları arasında iyice bir serdim içimi önüne. Bana sen Mahir’in karısısın, dedi. Bunlar omuzlarına büyük gelir, aldanırsın… Ayak topuklarımın dışarı taşarak ıslak asfaltla muhatap olmak zorunda kaldığı bir gündü. Ocakta yemek biçare pişerken gerisingeri eve döndüm. Bütün gece düşündüm duvara dayanan sarmaşık yapraklarını sayarken, neydim ben. Çocuğun ağlamaktan katılmadığı nadir bir akşamdı. Mahir geç gelecekti, ev anason kokusuz son saatlerini yaşarken, acı tadını benim damarlarıma bırakıyordu her yanıtsız sorum. Beri olmak ne zordu öteyi hayal ederken. Öyle ya, Mahir… Kendime bir an bile unutturmamıştım onun karısı olduğumu. Herkes de yemin içmişti. Biri de şu hemşir’anım…
Evdeki soğuğun dışarıdakinden yaman olduğu ertesi gün hırkama sarınıp Afife’ye koştum. Karşı apartmanın birinci katındaydı Afife. Hasta babasıyla yaşardı. Dostluk ederdik birbirimize yettiğince. Acı çayını içerken sordum ona. İyice baktı yüzüme. Tüm dileğimi anladığını sandım yüzümün kırışıklıklarına her bir bakışında. Galiba tüm görebildiği baktığı yere gecikmeden vurması gereken gerçeklerdi. Geri durmadı. Daha bir yaşında beben var, annesi değil misin, ne işin olacak öteyle beriyle ah kafasız…
İnsanın ışıldaması bir ansa; sönmesi, telaşla ardı ardına gelen, birbirleriyle itişip kakışmadan biriken birçok andı. Birçok yaralayıcı an. Köküne kibrit suyu.
Altını temizleyip yatırdığımda Zeynep’e sordum. A benim küçüğüm sen de bana, bu kadar mı zor ötesi? Ha, ne etsin annen sen deyiver? Yüzüme bakan garibimin en hatırlı geçimi memelerimleyken o bana ben ona ne deseydik. O ağlamasın diye ben sustum. Bir yıldır böyle. Bin yıldır böyle.
Arada bir dalarım duvardaki halıya; ceylanı dere kenarına uymuş bilirim de, kendimi bu şemaili çoktan biçilen hayata uymuş bilemem. Ne zaman erer akıl da ne zaman karşı durur, neye güç yetirir seçemem. Öteleri merak ederim, beriden bihaber.
Sabaha karşı uyandım. Çoktan gelmiş yatmış, üstü başı her bir şey kokuyor. Çoğu şeyi alamayan içim bunu da almadan isyana davrandı. Tuvalete kalkacakken tam, tuttu beni bileğimden. Ne dediğini anlayabilsem de oluru yok. Sabahın körü, akşamın evveli, gece yarısının sonrası. Kadınsa adın…
Nohutların kaderine imrenirken eldeki tahta kaşığım, telefon çaldı. Erkek kardeşim. Analığım hastalanmış, beni istiyorlar yanlarına. Nereden baksan gidip gelmem beş saat. Gitsem? Gidersem de ya gelemezsem? Gitsem de hiç gelmesem…
Günler olmuş da bana haber uçurmaları bugüne denk düşmüş. Babamın umurunda mı kahvenin isi pası, dostu düşmanı onu beklerken. Köy çamur, ev rutubet içinde. Asırlar geçmiş ben gideli. Yine de geride var bilinen eve dönüş, kayboldu sanılan çocuklukla rastlaşmak gibi. Zeynep’e de iyi geliyor, dalgalarım durulunca yavrucak da sükûnet buluyor.
Hasan’a sordum son defa. Ablam ben nasılım, neyim, neydim ki sen bildin bileli? Abla, dedi eniştem sana iyi bakıyor anlaşılan. Gürbüzün aklına gelir bu deli saçmaları, fukara kalsan derdine mi düşerdin?
Yemeniyi düzeltme telaşımla hoplatırken çocuğu kucağımda otobüse zor yetiştik. İçerisi bizim gibilerin havasızlığıyla dolu. Ne yana dönsem aslını tadamayan hikâyeler yüklü omuzlar. Kendiyle tanışmayı hiç bilememiş, dimağının tahayyülüne kapalı kederli kaderler. Peki ya hep benim gibi öteyi ezelden arayıp merak edenin berisi bunca kilitli mi?
Eve döndüğümüzde habersiz gidişin biletini kesen Mahir ya? Sahi, köy yerindeki bir civan o muydu? Tellere duvak kata kata, eşe dosta caka sata sata şehre göçen, sonra da şehirde kaçak gibi yaşayan, yaşatan adam. Gölge adam. Soyun kurusun.
“Gültepe semti, İnceli Mahallesi’nde dün akşam saatlerinde F. S. (27) adlı kadının, kendini oturma odasında duvardan duvara vurarak cinnet geçirip hayatını kaybettiği iddia ediliyor. Polis, komşuların verdiği ifadelere dayanarak…”
Zeynep öksüz ve hem yetim. Zeynep’in kaderi annesine çeker mi?
Hey gidi Feride, sen ki bilemedin berini, sorup durdun etrafa, gördün ki kimseler bilemiyor diğerini. Şimdi bulunduğun yer, bilinen tüm duvarların ötesi.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.