Soluk(suz) | Işıl Erkan
Yazan Kategori atölyedenDışarısı puslu, içerisi tüm rehaveti ve bunalımı ile adeta kanıyor. Gözler bir balığın ölü halini resmediyor her çehrede. Dudaklar mühürlü. Ruhlar, gün boyunca bu koca salonda en olmaz yerlerinden yaralanacağa benziyor.
Dava dilekçesi okunuyor. Davalının gözleri, yerdeki taşın üzerindeki yaşanmışlık belirten yönsüz çiziklerde. Kim bilir kaç göz, kaç taban, kaç his değdi geçti. Çok acıtıyor, farkında.
Adam, kadın ve avukatları dinleniyor. Müvekkilleri için nefes nefese bileniyorlar birbirlerine, harareti fazla olan davayı kazanacak gibi duruyor. Davalı oldukça yorgun ve suskun. Davacı fazlasıyla öfkeli. Uzun beraberliklerinde, zaman artık dilimlere ayrılmaktan kaçınıyor. Öfkesi bluzuna yapışıyor kadının, tek tek dökülüyor üzerinden, adama doğru akmaya başlıyor, yerdeki çiziklere değip adamı kuşatıyor. Söz istiyor, anlatıyor tek tek kadın, hırsla. Kimi yerlerde yükseliyor, hâkimiyetini yitiriyor, savunmasız bildiğine saldırmaya başlıyor. Bu şekilde konuşamaz, uyarılıyor. Sakinleşiyor, baştan başlıyor.
Âşık olmuşlar bir vakit, köprüler bulup kurmuşlar zıtlıklarına. Üzerine titremişler birbirlerinin. Dişi kuşun yavrularını saklaması gibi sakınan kolları kanatları olmuş. Çok kısa zamanda çok şey paylaşmak istemişler, başarmışlar da. Zorluklar istekli yağmış gökten üzerlerine zaman zaman. Islanmadan ıskalamaya çalışmışlar. Kim düşeyazsa diğeri yetmiş o an, tutup çekmiş. Çok gülmüşler, çok ağlamışlar, vazgeçmemişler. Sonra sonra bulutlar sarmaya başlamış etraflarını, kara kara yağmurlar yağıvermiş ansızın, ıslanmışlar. Kalplerine sızmaya başlamış nemi yaşananların, adam sezmiş az çok, kadın inanmak istememiş. Kadın kendini bildi bileli büyülü bir şey istemiş, pamuklara sarılı, el göz değmeyen. Yoksa korkarmış, uzaklaşır kaçmaya yeltenirmiş. Hislerini bir yoklamaya başladı mı korkuları hiç batmadan yüzmeye başlarmış sularında. Ne kıyıya ulaşan, ne dibe gömülen. Fakat hala sevmekte.
Hâkim sinirleniyor, lafı ağdalaştırıyor kadın. Davacının avukatını dinlemek üzere susturuyor onu. Kadının boğazı düğüm düğüm, bu hissi mütemadiyen yaşıyor. Şimdi söz avukatında.
Dinledikçe hâkimin yüzü buruşuyor. Avukat bastırıyor, dişli bir şey, öğütüyor, sonra kusuyor, ortalığın dilinde acı bir tat bırakıyor. Hâkim sırayı davalıya veriyor.
Adam önce ne diyeceğini bilemiyor, şaşkın. Sonra kekeleyerek başlıyor, dili çözülüyor anlattıkça. Çok sevdim diyor, bildim ki bu son. Sessiz kaldım, sebep olduklarımı hiç hissettirmeden silmeye çalıştım, çünkü sebebi ben değildim. Hep destektim, eğilmesine dahi müsaade etmedim. Öyle çok sevdim ki sevgim korkuttu onu, göremedim. Çalkantıların şiddetini sezemedim. Onu kendimden saydım, güvendim. Acılarını, yıpranmışlıklarını pamuktan yamalı bezlere sarmaya çalıştım, desen desendi ellerim, ne yaptıysam ikna edemedim, ölesiye yoruldum, diyor. Gözleri doluyor, kadına bakıyor, kadın yaşaracak olan gözlerini hünerle yuvalarında gizlemeyi biliyor. Biyolojik ve sosyal kodlarına işlenen pek çok maharetten biri bu. Kadın rol yapabiliyor, erkek bunu hiç görememiş. Tükenmiş ve çaresiz devam ediyor. Ben hep böyleydim, bende olan, sınırları olmayan bir sevgiyle baştan aşağı donattım onu. Hırçınlıklarını geçer sandım, bana bir bir anlatır sandım içindekileri, diyor. Halbuki kadın usta, zaman bunu da öğretmiş. Saklamayı beceriyor, eski maskelerin altına süpürüyor içini acıtanları, susmayı biliyor. Ansızın bir fırtına koparıyor hepsini birleyip. Adamı korkutuyor, limana hiç dönemeyeceğini düşünüyor adam, vazgeçiyor. Kıymeti kendinden menkul hislerine dayanak bulamıyor kadın, adamı acıtıyor, çiçeğe duranları nefessiz bırakıp çürütüyor.
Adam kendini ifade etmekte zorlanıyor. Müdahalelerine dayanamıyor kadının, yerine çöküyor, sesini kendine saklıyor, bağlantısını kesiyor içiyle, mantığı uzundur ses vermiyor. Yavru bir kediye dönüşüyor, onu bulanın ne şekilde davranacağını bilmekten yoksun. Güceniyor bir dönemki ahenklerine.
Adamın avukatı devreye giriyor. Şahit olduklarını kayıtlara yazdırmak istiyor, bugün burada iki sevgili hakkındaki gerçek hüküm tadılacak, birbirlerine yorulmaları haksızlıktı, diyor. Ne olursa olsun çözebilmelilerdi, zaman onlara bu olgunluğu bağışlamıştı. Anlattıkça anlatıyor, aylar boyunca hazırlanmış sigarasını uç uca ekleyerek kahvesine. Zamanın eskisinde yaşadıklarını anımsatıyor adam ve kadın ona. O zaman başaramadıklarını şimdi kurbanını sahiplenen bir cellat gibi kavrıyor tüm benliğiyle. Davalı ve davacı yok oluyor, meydanda avukatlar çarpışıyor.
Olmadık bir kaos doğuyor salona, kanunlara kan sıçrıyor, galeyan bulaşıyor hür fikirlere, salon maddesiyle, manasıyla tümden sağ duyusunu yitiriyor. Hâkim güvenlik tedbirlerine başvuruyor. Ne büyük hınç, herkes şahitlik ediyor. Bugün burada olan iki sevgilinin birbirini hesapsızca sevmekten yorgun düşmesi, birbirlerini hayatsız bırakacak kadar ileri gitmesi. Çok acı doğuyor ebeveynsiz, onların özeniyle şekillenecek tüm enerjiler ölüyor, dünya kara çarşaflara dolanıyor, dönemiyor.
Türk Medeni Kanunu’nun … maddeleri göz önünde bulundurularak, kaostan düzen doğacağına safça inanan şahitler eşliğinde o gün, o salonda adamın samimiyetsizlik ve yetersizlik suçlarından idamına karar veriliyor.
Salonu terk etmeye yakın, bazı eşikleri hiç geçmemeli, diyor hâkim içinden…
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.
Harikaaa bayıldımm.tebrikler