Süs Kirazı / İrfan Akalp
Yazan Kategori atölyedenMaliyeden emekli Cavit Bey, yetmiş altı yaşındaydı. Beş yıldır Emekli Sandığı Huzurevi’nde kalıyordu. İkinci kattaki tek kişilik odasında pencereye doğru yürüdü. Dışarıdaki ilkyazı içerdeki sonyazdan ayıran cama yaslanıp dışarıya baktı. Üç gündür süren fırtına durmuş, bahçedeki ağaçlar bir gece içinde çiçeklerle bezenmişti. Beyaz çiçeklinin kayısı ağacı olduğunu çocukluğundan beri bilirdi, lakin çiçekleri pembe olanın cinsini çıkaramıyordu. Geçen bahar sormuş, “Süs kirazı” demişlerdi. Şimdi düşünüyor, bir türlü aklına getirip söyleyemiyordu.
Bütün kış marketten başka bir yere çıkmayan Cavit Bey, çiçekleri görünce birden müfettişlik yıllarına dönüp upuzun yolculukların özlemini duyuverdi. Şimdi şöyle içerisi sıcacık bir otobüs olmalıydı. Giderken ağaçlar, dağlar, ovalar ne güzel seyredilirdi… Kahvaltıdan sonra çıkıp yan binadaki revir bölümüne yöneldi. Danışmaya gidip görevliye yaklaştı.
− Dün gece vefat oldu mu?
− Sadece bir ölüm olayı var.
− Kimmiş acaba?
− Necla Hanım.
Ölenin birinci katın asansör kapısı yanındaki odadan, iki ay önce felç geçirip revire kaldırılan kadın olduğunu duyunca yeniden sordu:
− Hani şu gözleri az gören hanım mı?
− Evet.
− Allah rahmet etsin. Cenaze öğlen mi kalkıyor?
− Öğlen evet.
− Mezarlığa minibüs kalkacak mı?
− Saat on birde her zamanki yerinden.
Cavit Bey odasına çıktı. Seyahat hazırlıklarına başladı. Sinekkaydı tıraşını oldu. Yanına fazla bir şey almadı. Pencereden gökyüzüne baktı. Masmaviydi. Sadece güneş gözlüğüyle plastik şişe suyunu aldı. Kravatını takıp oturma salonuna indi. Minibüs, huzurevinin önünden sekiz yolcuyla saat tam on birde hareket etti. Cavit Bey, ön sırada, şoförün yanında oturan genç sağlık görevlisine baktı. İçinden “İkisinin yaşı üst üste konsa yine benim yaşıma ulaşamaz” dedi. Şoför, dikiz aynasından içeriye bakarak “Mezarlıktan önce yolda inmek yasak, şimdiden söyleyeyim” derken sağlık görevlisi de kolunu arkaya atıp yaşı kemale ermiş yolculara anaokuluna yeni başlamışlarcasına bir bakış attı.
Minibüs çevre yolunda ilerliyordu. Mantar gibi fırlayan çok katlı binaları gören yaşlılar, “Ne çabuk dolmuş buralar” diyerek şaşırdılar. Yıllardır yaşadıkları şehri yeni görüyor gibiydiler. Hararetli hararetli inşaat sektörü hakkında konuşup daire fiyatları konusunda birbirlerinden bilgi aldılar. TOKİ’nin kaba işçiliği biten çok katlı konutlarını parmaklarıyla gösterdiler. Yıkılan gecekonduların kaçak mı, tapulu mu olduğunu, enkaz parası alıp almadıklarını kendi aralarında mütalaa ettiler.
Mezarlıktaki caminin avlusundaki on altı tabutun dokuzunda er kişi, diğerlerinde hatun kişiler vardı. Aşağıya inmeden namaz kılanlarla onları çevreleyen kalabalığı pencereden sessizce izlediler. Cemaat açık bekleyen mezarlara doğru yönelince Asım Bey şoföre, “Defin alanına gitmeyeceğimize göre geri dönebiliriz” deyince minibüs huzurevine doğru yola çıktı. Seyahat boyunca Necla Hanım’dan tek söz edilmedi. Araç kapıya gelip durdu. Yolcular indi. En son çıkan Cavit Bey, Hilmi Bey’in kulağına eğilip “Gözümüz gönlümüz açılmış oldu” deyince Hilmi Bey de “İyi oldu azizim, iyi oldu” dedi.
Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden olan bu yazı, Aslı Levent Janat’ın çektiği bu fotoğraftan esinlenilerek yazılmıştır.