Ağu 29

Yazmak, insanı kendiyle barıştıran, terapi yöntemi olarak da önerilen bir eylem. Her gün yazabilirsiniz. Arada bir ya da kırk yılda bir. Kişiye ve döneme göre değişir.

Yazmak, olumlu bir eylemken onu bir mecburiyet gibi görmemekte yarar var. Düzenli yazmak elbette harika. Ancak insan bazı dönemlerde yazamayabilir. Canı istemez, hevesi olmaz, yorgunluktan, sıkıntıdan yazamaz. Böyle zamanlarda “Yazamıyorum” diye üzülmektense bunun geçici bir süreç olduğunu kabul etmek kısır döngüyü engeller. “Yazmadığım için üzgünüm, bu yüzden yazamıyorum” döngüsünden bahsediyorum.

Keyifle ve hevesle yazacağınız günler çok olsun.

Tem 19

Yazdıklarımızı kaç kez okumalıyız? Defalarca okuyup yabancılaşan insanlara rastlıyorum. Çok okumak yoruyor yazanı. Yazdıktan bir süre sonra, yeterince dinlenince, başka bir gözle okuyup düzeltmek iyi bir yöntem. İçinize sinmeyen bir şeyler varsa bir süre daha bırakın kendi haline. Unuttuğunuzda yeniden okuyup düzenleyin.

Sesli okumak, özellikle tekrarları önlemek için yararlı oluyor. Atölyede her katılımcı kendi yazdıklarını sesli okuyor. Böylece hepimiz görmenin yanı sıra duyarak da fark ediyoruz çarpıcı cümleleri ve kısaltılması, düzeltilmesi gereken yerleri. Bilgisayarda yazıyorsanız çıktı alın, okurken kendi sesinizden dinleyin yazdıklarınızı, bir yandan da işaretleyin.

Yazmanın keyfine varmanız dileğiyle.

May 08

Evin duvarları yeni sıvanmış, pencereler henüz boyanmıştı. Mustafa Efendi, en büyük oğlu İbrahim’i evlendirmeye karar verdiğinde yaptırmıştı burayı. Aynı evde yaşayacaklar, aynı kapıdan geçeceklerdi. Yeme içme de bir olacaktı, yatmak için pabuçlarını giyip on adımda hayattan geçerek odalarına girecekler; sadece yatağa girdiklerinde yalnız kalacaklardı. Toprağa verdiklerini topraktan alacaklar, bugüne kadar nasıl yaşadılarsa öyle yaşayacaklardı. Ne istediklerine göre değil, ne elde edeceklerine göre… Devamı

yazı çizi