Üç | Serpil Akçay
Yazan Kategori atölyedenHoldingin döner kapısından içeri hızlı adımlarla girdim. Siyah Afyon mermeriyle döşenmiş geniş holü geçtim. 3 numaralı kabinin önüne gelip çağrı düğmesine bastım. Asansör 30. kattan aşağı doğru inmeye başladı. 30, 29, 28… Kırmızı panelde hızla değişen sayılar gözümün önünde geçit töreni yapıyorlardı. Hayatım boyunca onları hep sevmiştim, tabii matematiği de. Annemin dediğine göre anne, baba demeden önce bir, iki, üç demişim. Hatta sonradan adı üç olan bir hayali arkadaş bile yapmıştım kendime. Sayılara olan tutkumun nedeni, matematik profesörü olan annemden bana geçen genlerdi. Rol modelimdi, ona “sayıların kraliçesi” derdim, o da bana “iki bilinmeyenli denklemim”. Bugün bu kadar başarılı bir işadamı olmamın nedeni kesinlikle oydu.
Dalıp gittiğim anılarımdan sıyrıldığımda, açık duran asansör kabinine gülümserken buldum kendimi. Etrafıma bakındım, bir gören var mı diye, neyse kimse yoktu. Tam asansöre binmiştim telefonum çaldı, sekreterim “Efendim bugün insan kaynaklarına alınacak personelin mülakatı vardı, bir aday henüz gelmedi diğerleri hazır, sizi bekliyoruz” dedi. “Geliyorum” diyerek kapadım telefonu.
Kat düğmesine basmıştım ki dışarıdan tiz bir kadın sesi duyuldu. “Kapıyı tutar mısınız lütfen!” Hiç âdetim olmadığı halde elim kapıya gitti. Kadın asansöre ışık hızıyla daldı.
Öyle ki durabilmek için önce bana çarptı, sonra boğazımdaki kravata yapıştı. Her şey o kadar kısa bir zaman diliminde olmuştu ki çarpmanın etkisiyle boş bulunup dengemi kaybettim, geriye doğru savrulurken, korunma içgüdüsüyle kadının beline sarıldım. Kapanan kapıyla birlikte kabinin dibine doğru yuvarlandık. Asansör katları hızla çıkarken alt alta, üst üste bir müddet yattık. Sonra göz göze geldik, su yeşili gözleri kocaman kocaman açılmıştı. Kalkmak için bir hamle yaptı, kalkamadı, tekrar üzerime düştü. “Özür dilerim, çok özür dilerim” dedi mahcubiyetle, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Ona yardım ederken, çocuğunu azarlayan bir anne edasıyla “Önemli değil demek isterdim ama, üzerime atlamanız mı gerekiyordu, hadi atladınız kravatıma neden asıldınız? Boğuyordunuz beni! Neydi aceleniz?” dedim kızgınlıkla. Üstüm başım toz içinde kalmış, Versace takım elbisem toza bulanmıştı. O kalktıktan sonra ben de kalktım. Üstümü çırparken göz ucuyla baktım. Üzerindeki eteğin yırtmacı boylu boyunca yırtılmış, sütun gibi bacakları ortaya çıkmış, ayağındaki siyah ince çoraplar yol yol kaçmıştı. “Onun durumu senden daha kötü” dedi iç sesim. Kadın kabinin köşesine sekerek giderken, ona acıyan gözlerle baktım.
Eğildi, yerden aldığı ayakkabıyı ayağına geçirdi. “İyi misiniz?” diye sordum. “Evet” dedi beni görmeyen gözlerle. Bir yandan da üstünü başını çırpıyor, düzeltmeye çalışıyordu. Onu süzerek “Neden bu kadar acele ettiniz?” dedim yumuşak bir ses tonuyla. “Bir iş görüşmem vardı, benim için çok önemliydi, hatta son şansımdı diyebilirim, ona geç kalmıştım” dedi ağlamaklı. “Sanırım artık acele etmeme gerek yok” diye ekledi. Tam nerede diyecektim ki bir ampul yandı söndü kafamda.
“Üç hakkınız olsaydı ne dilerdiniz?” dedim birdenbire. Şaşkınlıkla baktı bana. “Sanırım şu yaşadığım rezaleti yaşamamak isterdim.”
“Onu geçin. İkinci bir dilek hakkınız daha olsaydı?”
“Mülakata yetişip başarılı olmayı.”
Gözlerime bu anlamsız konuşmanın nereye varacağını merak eder gibi bakıyordu. Tam o anda asansör durdu ve kapı açıldı.
Karşımda sekreterim oklava yutmuş gibi duruyordu. Önce bana sonra yanımda perişan bir vaziyette duran kadına baktı. “Başkanım, mülakata bir kişi eksik hazırız” dedi bir çırpıda.
Sekreterime yanımdakini göstererek “Eksik kişi burada, mülakatını asansörde yaptım, işe aldım onu” dedim.
Önce olup biteni anlayamadı sonra “Yoksa siz, şey” diye kekelemeye başladı. “Evet” dedim gülerek, “Hayatta hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz, her insanın üç dilek hakkı vardır unutmayın, ama bu şansı yaratacak da, bunun için mücadele edecek de sizsiniz”. Tam ofisime doğru ilerliyordum ki döndüm. “Sahi isminiz neydi?” dedim beğeni dolu gözlerle onu süzerken, “Mülakat çok zorlu geçti de sormayı unuttum”.
Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.
En sevdiğim öykülerinden Serpilcim,
Kalemine sağlık!