Ara 19

Annemin Muradı / Özgür Yıldırım

Yazan Editör Kategori atölyeden

“Yorgun fincanı koydum masaya.” Aman ne güzel yaptın. Yorgun fincanmış. Laflara bak laflara. Fincanın yorgunu mu olurmuş? Desenlisi olur, varaklısı olur, kulplusu, kulpsuzu, Paşabahçe’si, Kütahya’sı olur, yorgunu ne alla sen? Ne yazmış başka? “Bazen çoklukta boğuluyorsun, basit yokluk oluyor.” Allah kimseye yokluk vermesin. Âmin. Harçlığı mı yok bu kızın? Yokluk mu çekiyor da söyleyemiyor? Boğuluyorum falan demiş. “Perdeleri hiç açmadım o sabah.”  Pencereyi de açmamışsın. Ben açayım da hava girsin biraz. Ha şöyle. Boğulunmaz mı tabii boğulunur şu odada. Hey yarabbim!

Ne, ne? “Yarınla doğdu, bugünden gidenler.” Bizim Ayşe Hanım’ın oğlundan mı bahsediyor ki? Bugün iş için İstanbul’a gidecekti. Yarın da doğum günü varmış. Ayşe Hanım, ilk kez bir doğum gününü bizsiz kutlayacak Murat diye vahlanıyordu. Allah Allah, sevdalandı mı bu kız Murat’a? Hiç de belli etmez. Sordun mu söylemez. Yaşı da geldi şimdi. Açılamadı mı ki bana? Utandı garibim. Ayşe Hanım’a çıtlatayım bu meseleyi. Murat da yakışıklı çocuk, Allah var. Bak atandı da devlet işine. İçkisi, kumarı, gece gezmesi yok. İstanbul’a gidiyor gerçi, ama tayin ister 2-3 seneye, gelir buraya. Ayşe Hanım’ın da gözü yaşlı zaten. Çocuğu, daha gitmeden, ne zaman dönersin diye sıkıştırıyordu. İşte ana yüreği. Seda gitse ben ne yaparım? Vay yavrum. Murat’ın arkasından gitmesin bu kız. Sabah da dersim var diye erkenden çıktı. Dün de bir garipti zaten. “Ne oldu?” diye sordum. “Yorgunum, yatacağım.” dedi. Bir delilik yapmasın. Keser babası valla.  Gerçi yumuşar sonra, ne yufka yüreklidir Rıfat’ım.

Daha 17’ydim ona vardığımda. Allah var, anasıyla kaldık kendi evimize geçene kadar, ama hiç ezdirmedi beni o mendebur kadına. Ay Allah rahmet eylesin, rahmet istedi demek ki ama hiç sevmedi beni. Ne yapsam eleştirdi, ne yapsam battı gözüne. Katarakt ameliyatı oldu sonra. Harbi batma oluyormuş ya gözünde. Bir sürü damla falan verdilerdi. Kolay ameliyatmış gerçi de aman bir nazlandı bir nazlandı o ameliyattan sonra. Rıfat’ın da benim de iflahım kesildi yardım edeceğiz diye. “Ay komşular, canım yanıyor, yetişin!” diye bağırması yok mu? Sanırsın boğazlıyorum kadını. Neyse geçmiş zaman, o da rahmetli oldu gitti de Rıfat’ım bana kaldı. Hiç benzemez Rıfat annesine, usludur, mülayimdir, “Sen nasıl istersen hanım, peki.” der. Koca neticesinde. Bir tür dayanak. Biz de öyle sevdalanmak, vurulmak mı vardı? “Aha bu adamla evlenecen” dediler, evlendik.

Aslında Rıfat’ın ağabeyine istemişler beni. Ağabeyinin o gün mahalle maçı varmış.  “Siz gidin ben geliyorum.” demiş ailesine. Bunlar da aileye ayıp olmasın, haber verdik, beklemesinler diye Rıfat’ı da alıp gitmişler. Babam Rıfat’ı damat sanıp vermiş beni. Sonra ağabeyi de geldiydi de nafile, tuzlu kahveler içildi, eller öpüldü bile. Aile de hiç bozuntuya vermedi, “Ağabeyine olmadı küçüğüne olsun” dediler demek ki. Ama ne yalan söyleyeyim benim de Rıfat’a daha bir kanım kaynamıştı. Ağabeyi de yakışıklıydı gerçi de o biraz boş bakar. Rıfat’ım bakınca içimi yakar. Ah ah genç olacaktık ki şimdi…

− Anne ne arıyorsun odamda?

− Ay Seda sen mi geldin? Yüreğim ağzıma geldi ilahi. İnsan bir ses etmez mi kızım geldim diye?

− Anne ne işin var odamda?

− Topluyorum yavrum odanı, dağınık bırakmışsın yine. Hem sen niye erken geldin, hani dersin vardı senin?

− Hoca rahatsızlanmış, iki ders boş. Ben de bir şey unutmuşum da, bu arada alayım diye geri döndüm.

− Neyi?

− Şu an elinde tuttuğun şeyi.

− Ha evet, tozunu alayım diye şey yaptıydım ben de.

− Öykü defterimin?

− Ay bunlara öykü mü diyorsun? Sen gelmeye ben ne öyküler yazdım bir bilsen.

− Öykü mü yazdın?

− O değil de söyle anneye Murat’la aranda ne var? Hadi kuzum, söyle anneye.

− Anne ne Murat’ı, Murat kim?

− Aa anneden çekinilir mi, bana söylemeyeceksin de kime söyleyeceksin?

− Anne, ne diyorsun ya?

− Bak yavrum biz babanla…

Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.

Yorumlar akışı .

Yorumlar



yazı çizi  
Facebook Twitter More...