Nis 18

Cam Kenarı / İrfan Akalp

Yazan Editör Kategori atölyeden

İçeri girdiğimde son zamanlar adından çok söz edilen kavruk yüzlü yazar, sahneye yeni davet ediliyordu. O sahnedeki masaya doğru yürürken ben de salonu ikiye bölen koridor yanındaki sahipsiz koltuğa oturdum. En arkadakilerin onayını alıp mikrofonu kapattı. Kitapları yeniden üst üste basılan, romanları öyküleri ödüller alan sanki kendisi değilmiş gibi mahcup ve hüzünlüydü.

İlkokulu bitirinceye kadar kalıp sonra yaz tatillerinde gittiği köyünden başladı konuşmasına.  Ovayı ortasından kesermiş karayolu… Her geçen yolcu aracıyla birlikte yüreğinin pır pır eden kuşları da beraber gidermiş ardı sıra. Ovanın dört yanını çeviren yüksek dağların gizemli, sisli ufukları onu çağırırmış sürekli. Yoldan geçip bilinmez uzaklara giden her otobüs, her kamyon, her otomobil çocukluk düşlerini kamçılarmış.*  Önce köyün bakkalında satılan resimsiz hikâye kitaplarının önünde uzun uzun dikilmiş. Sonra onlardan birini alıp eve getirmesiyle başlamış her şey… Okudukça bilinmez uzaklara kanat açıp uçmaya başlamış.

Yazar salondaki genç dinleyenleri çocukluk düşlerine götürürken ben koridor yanından kalkmış, yıllar yıllar önceki otobüsün cam kenarındaki boş koltuklardan birine geçmiş, camdan dışarıya bakmaya başlamıştım. Yolun kenarından el sallayan, güneşten yüzleri kavrulmuş ben yaştaki bozkır çocuklarını görüyordum.  El işaretleriyle okuyabilecekleri yazılı bir şeyler fırlatmamızı istiyorlardı sürekli… Sürgülü havalandırma penceresini açıp artık gözden çıkardığım kitapları, dergileri boşluğa fırlatıyordum.  Fırlatılanlar havada savruluyor, onlar koşup daha yere düşmeden kapışıyorlardı.

Otobüs hızla yol alırken gözlerimi kapatmış, peşimize takılan bu kavruk çocukların maratoncular gibi ölesiye koştuklarını görüyordum. Gözlerimi açtım. Ön camın üstünü boydan boya kaplayan soluk yazıya yeniden takılıp kaldı gözlerim; “Ömür biter yol bitmez”di. Levhasız sapakta yol ikiye ayrılınca “Daha fazla gelmeye cesaret edemezler artık” dedim kendi kendime… Orada öylece kalıp yeniden tekdüze yaşamlarına geri dönmüş olmalıydılar.

Bunca yıldan sonra tanıştığım edebiyat tanrısı, şimdi bana o çocuklar gibi koşmamı emrediyor, resimsiz romanları, klasikleri hızla okumamı tavsiye ediyordu. “Çocukluk düşlerinize yeniden dönün” diyordu.  Birden cam kenarından kalktığımı, koridor yanındaki yerime döndüğümü fark ettim. Yazarın konuşmasına yeniden kulak verince,  “İşte böylece ben lise bitmeden bütün klasikleri okumuştum” dediğini duydum. Yanılmıştım.  Çocukluk düşlerimde köyden bir yaşıtımın kanat takıp uçabileceğine yer vermemiştim. Otobüsün ardında koşanlardan biri geri dönmemiş, bilinmez uzaklara kanat açıp uçmayı başarmıştı.  O şimdi ak pak olmuş saçlarıyla tam karşımdaydı.

* İtalik yazılan ifadeler, Nizamettin Uğur’un İzlek dergisinin 38. Temmuz-Ağustos 1997 sayısında yayımlanan, “Edebiyat: Ova ve Ufuklar…” adlı yazısından alınmıştır.

Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden olan bu öykü, Aslı Levent Janat’ın çektiği bu fotoğraftan esinlenilerek yazıldı.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...