Delilik Hali / Hacer Gedik
Yazan Kategori atölyeden“29 harfi birden kullanacağım bir kelime bulacağım anne. Bu yeni kelime, sonsuzluk gibi derin anlamı olan bir kelime olacak” derken ne kadar da inanmıştım yapacağım şeye, çocuk aklı işte.
“Artık senin yanında kalsam ya, oraya gitmeyi hiç istemiyorum” deyince zavallı annemin gözbebeğindeki büyüme her şeyi anlatıyordu; onu artık ziyaret etmemem gerektiğini anlatan bakışlardı bunlar. Yatılı okulun son yılındaydım. Başladığım işi bitirememe huyum yüzünden kalıyordum yurtta. Yoksa çoktan kaçmış olurdum, sırf anneme söz verdiğim için kaldım o lanet yerde.
Bu hastanenin havası daraltıyor beni, hele bu deliler. Her köşede biri: bahçede, odada, lavaboda, koridorda… Kim bilir ne getirdi onları bu hale? Belki yalnızca annem değildir aşkından deliren. Zavallı annem. Bugün Ayşe teyze de geldi annemi ziyarete, vicdanlı kadınmış vesselam, yalnız bırakmıyor bizi. Üniversitede tanışmışlar, İzmir’de yaşadıkları güzel zamanlardan bahseder durur hep. Annemi de babamı da iyi biliyor Ayşe teyze. Anlatmaktan hiç sıkılmıyor. Annemle babamın tanışmalarını, ilk görüşmelerini, annemin nasıl heyecanlı olduğunu, babamı nasıl sevdiğini… Aşkından bahsederken annemden bir tepki bekliyorum, ama yok. Boş boş bakıyor. Bir yerde Ayşe teyze babama kızıyor, kötü konuşuyor onun için, işte tam o anda annemle göz göze geliyorum. “Sus Ayşem, kötü konuşma yiğidim için” der gibi bakıyor melül melül.
Hastaneden çıkar çıkmaz hüngür hüngür ağladım yine. Hastane bahçesinin en kuytu köşesi benim ağlama mekânımdı artık. Dayanamıyorum annemi o halde görmeye, küçücük odada, yalnız; kafese kısılmış kuş gibi. Aşka kızıyorum sonra, nasıl bir illetmiş de sarıp sarmalamış. Âşık olmayacağım ben, diyorum kendi kendime.
“Pist” diye bir ses duydum. Önce duymazlıktan geldim, muzip ses yineledi. Arkamı döndüm, kimse yok. “Çok kaldım bugün galiba burada, ben de mi deliriyorum nedir” diye mırıldandım. Derken bir kahkaha: “Deli, deliii…” “Kim var orada?” dememle sustu. Çalılığın arkasına gizlenmiş bizimki. Kıs kıs gülme sesi oradan geliyor. Bunlar böyle, seslendiğinizde susarlar, size bakarlar, baktığınızı fark ettiklerinde kafalarını çevirirler, sanki hiç bakmıyormuş gibi. Ses kesilince gitti zannettim, korkarlar çünkü. Kendileri gibi olmayan insanların onlara zarar vereceğini düşünürler.
Tam o sırada 40’lı yaşlarda, kiloluca, beyaz yüzlü, güleç biri yanaştı. Üzerinde desenli, paça kısmı yamalı bir şalvar vardı. Küçük, kare yazmasını boynunun altından öyle sıkı bağlamıştı ki bembeyaz, topacık yüzü kıpkırmızı olmuştu. Hiçbir şey söylemeden usulca oturdu yanıma, koluma değecek kadar yanaştı. Ne yapacak diye merakla bekledim. Bir iki dakika sessiz kaldık öylece, ardından “Ben bakireyim, biliyon mu?” dedi. Ağlamaktan kızarmış gözlerimle baktım ona, gülümsüyordu bana. Kendimi tutamadım, patlattım kahkahayı. Bayılırlar gülmeye, kahkahaya. Birden kestim gülmeyi. Nasıl beceriyorlar bilmiyorum, eş zamanlı susuverdi. Sonra bir daha bastım kahkahayı, yine eş zamanlı başlayıp bitirdik. Sustum. Annemin burada ne işi var, diye geçirdim aklımdan. Üzülüyorum. Sessizliği yine o bozdu: “Haftaya düğünüm var, buyur gel beklerim’’ dedi. Diyalog kurmayı öğrenmiştim onlarla. “Olur, gelirim, ama sen önce şu yazmanı gevşet biraz, boğulacaksın şimdi akıllım” dedim. Kötü bir şey söylemişim gibi ayağa kalktı bir hışımla. Az yürüdü, sonra döndü: “Ne yazması deli, o benim duvağım” dedi.
Ardından bakarken yine o ses, “Sana deli dedi, sana deli dedi…” diye takılmış plak gibi söylendi. Hemen kaçıp gitmeliydim oradan, ah annemin doktorunu beklemek zorunda olmasaydım. Birden arkadaki ses bitiverdi ensemde. Korktum. Hızla döndüm, tam basacaktım zılgıtı, şimdiye kadar görmediğim güzellikte bir çift göz. Kalakaldım öylece, burun burunaydık. Burnunun üzerindeki çilleri tek tek sayacak kadar yakındım bu kapkara gözlü, uzun kirpikli, esmer, yakışıklı genç adama. Göğsümün içinde kelebekler uçuşuyordu. O da gülümsüyordu bana, az önce yanımdan ayrılan müzmin bekâr gibi. Öyle anlamlı bakıyordu ki deli olduğuna inanmam neredeyse imkânsızdı. Kendine gel, dedim içimden. “Ne diye bağırıyorsun oradan” dedim silkinerek. “Çok komiksin, önce ağladın, zırladın sonra da bizim kundaklı fahişeyle kahkahalar attın” dedi alaycı bir halde. “Fahişe mi? Sen fahişe ne demek biliyor musun?” diye sordum ne demek istediğini anlamaya çalışarak. “Tabii biliyorum akıllım, iyi ki erkek değilsin yoksa atıvermişti seni çalılıkların arkasına” deyip güldü. Öyle güzel gülüyordu ki…
− Senin adın ne?
− Fidan.
− Fidan diye ad mı olurmuş. Kim koymuş?
− Annem. Aşkının benimle büyümesini simgeleyeceği için.
− Saçma! Aşk diye bir şey yok, geçici bir delilik halidir!
Aramızda geçen bu diyaloğu unutamıyorum. Esmer bakışlı bu adamla bir delilik hali yaşanmıştı aramızda o zaman. Diğerleri gibi değildi o, az konuşuyordu. Annem gibi de değildi, annem hep susuyordu. Mizaç olarak başkaydım biraz, her insanla iyi geçinemezdim, sevmezdim herkesi hemen, ama kanım kaynamıştı bu adama. Bana sonsuzluğu çağrıştırıyordu bakışları. Artık yalnızca annemi değil, sevgilimi de görmeye geliyordum. Günaşırı geldiğimde buluşur olduk. Sevgilimle buluşma yerime mi şaşırmalıydım yoksa âşık olmam deyip de âşık olduğum adama mı? Asıl deli ben olmalıydım.
Annemin intiharına kadar mutluydum, yani eskisi kadar üzülmüyordum. Bazen de kızıyordum yine kendime. Âşık oldum, annemin halini unuttum diye. Sık gidişimden mi intihar etti annem yoksa benim mutluluğumu daim etmek için mi bilemedim.
Hayatımın aşkının itirafı da başka bir muammaydı.
− Burada güzel bir hayat var Fidan, dışarıdaki gibi kirli değil aslında ve daha masum, daha mutlu burada insanlar. Delilik aslında kötü bir şey değil. Dışarıda onları bu hale getiren olaylar olmuş. Herkes genetik hasta değil burada. O yüzden tehlikeli değiller. Bak annene! Ben de deli değilim Fidan, ben dışarıdaki yaşamı terk ettim, buradaki yaşamı gözlemledikten sonra, kaçtım yani. Bak deliliğin en güzel halinden kaçamadın sen de. Beni kaçtığım yerde, burada buldun. Dışarısı çekilir değil Fidan. Aklı olan burada. Dışarıda yalnızlık var, ama burada herkes birbirini sever. Benimle kalıp oynar mısın?
− Evet! Deli olduğuna inanmamıştım zaten. Deli adam müzik dinler mi? Hele de caz.
Gaye’nin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.
Harika bir öykü.Okurken nefesim kesildi.Ellerimi gırtlağıma sardım devam etmemek için.