Mar 22

Merhaba… Bendeniz Zuhal efendim. Namıdiğer Parizyen Zuhal! Gerçi siz beni eskiden beri bilirsiniz. Saklı kalamamış bedenimin bin bir haline şahitlik ettiniz. Sahi! En son ne zaman mesut gördünüz beni. Hiç mi? İnanın ben de hatırlamıyorum. En son hangi yastıkta huzurla uyudum bilmiyorum. Selasız sabahlara uyandı yüzlerce kez öldürülmüş bedenim. Çelimsiz, ziyan ruhumu da almış yanına… Kalıbına uymayan sahte sahiplikler peşinde. Yüzüm yerine gecelere yaptım onca makyajı karşınızda, bitkince. Devamı

Mar 12

— Lan oğlum! Piştim, vallahi billahi piştim. Bu sıcak değil başka bir şey, donum bile üstüme yapıştı, diye hayıflanıyordu Osman, hayatında ilk defa giydiği parmak arası terliklerle yürümeye çalışırken.

— Sen pişmişsen, biz yanmışız Osman’ım, diye sırıta sırıta önden koşturuyordu Bünyamin.

Yaklaşan davul zurna sesleri vardıklarının habercisiydi.

O nasıl bir renk cümbüşü, ne hengâmeydi öyle. Bir ağaçtan diğerine uzanan sarı, mavi, kırmızı ışıklar, konfetiler, sağa sola koşturan bebeler, baldır bacak ortada dolanan karılar, göz gören yerde içki içen adamlar… Osman kapının önünde donakalmıştı. “Nerede bizim oranın haremlik selamlık, hacılı, sofulu düğünleri? Onlar düğünse bu ne ola ki?” diye düşünürken ensesine yediği şaplakla kendine geldi. Devamı

Şub 26

Dışarısı puslu, içerisi tüm rehaveti ve bunalımı ile adeta kanıyor. Gözler bir balığın ölü halini resmediyor her çehrede. Dudaklar mühürlü. Ruhlar, gün boyunca bu koca salonda en olmaz yerlerinden yaralanacağa benziyor.

Dava dilekçesi okunuyor. Davalının gözleri, yerdeki taşın üzerindeki yaşanmışlık belirten yönsüz çiziklerde. Kim bilir kaç göz, kaç taban, kaç his değdi geçti. Çok acıtıyor, farkında. Devamı

yazı çizi