Gül ü Bülbül / Hacer Gedik
Yazan Kategori atölyeden− Kapı açık Serin, gir içeri. Ha yalnız değilsin öyle mi? Buyur kızım, kusuruna bakmayacaksın bu koca ihtiyarın.
− Çok havasız kalmış burası yine dedem.
− Dinine yandığımın kolları tutmuyor ki açayım pencereyi! Vatan dedik, savaş dedik; kanımızı, canımızı vermeye hazır siper ettik göğsümüzü. Öleydik de vatanın bu hallerini görmeyeydik.
− Başlama ahretlik konuşmalara yine ay dedem; bak oğlun, kızın, torunların… Ölüp de bizi yetim mi koyacaktın a dedem!
− Deli deli kelam etme çocuk! Tamam susuyorum. Getirmişin yine tomurcukları kerata, gonca edişini seyrettirecen bize he mi? Sürahide su bitti ya dedesinin gülü, bir yol su getir de bülbülümüz canlansın o vakit.
− Küçükken senin sesin olmadan, masallarını dinlemeden uyuyamazdık ya dedem; eşek kadar oldum, doktor çıkmama ramak kaldı, masal dinlemeye koşuyorum yamacına. Zeynep’i de getirdim ki seni dinlesin, kulağının pası silinsin.
− Sen yok musun sen! Sen de doktor çıkacaksın ha kızım?
− Evet efendim. Kuşunuzun türü bülbül öyle mi? Ben bülbüllerin güzel öttüğünü duymuştum, neden ötmüyor acaba?
− Çiftleşme mevsimi dışında münzevidirler kendileri, çiftleşme döneminde erkekler, dişileri cezbetmek için rakipleriyle ötme müsabakaları yaparlar. O senin bildiğin, güzel güzel öttükleri vakit çiftleşme dönemine aittir kızım. Başarılı bir çiftleşme gerçekleştiğinde diner ötüşleri. Benim yavrunun suskunluğunu anladın ha Zeynep kız.
− Serin’in dediği kadar varmışsınız. Dedem çok bilir, eşi benzeri olmayan bir şahsiyettir demişti, haklıymış.
− Mübalağa etmiş bizim çocuk. Sakın seni tavlamak için etmiş olmasın bu lakırdıları?
− Dede!
− Tamam tamam. E ben Zeynep kızıma “gül ü bülbül”ü anlatayım o zaman. Yaklaşın yamacıma, ama önce bir çay koyuversin Zeynep kız bize, öyle bedavaya hikâye mi dinlenirmiş.
− Elbette.
− Seni gidi dürzü, gül goncayı nasıl da düşürmüş avına. İncitme narini, kırarım kemiklerini!
− Sus dede duyacak kız. Seviyorum dedem, dillerim şakıyor duymaz mısın? Senin yavrunun hali var bende, pırpır yüreğim. Hişt geliyor.
− Hay yaşa güzel kızım. Bu ihtiyarın dilinin yayını gevşetiniz madem, dinleyin. “İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile; gül budağının mizacına gire kurtara su”. Der ki Fuzuli: Gül budağı, meğer hile ile bülbülün kanını içmek istiyor. Suya söyleyin, gül dallarının damarlarına girsin de gülün mizacına göre hareket etsin ve bülbülü kurtarsın. Gül, su ile büyür. Efsane bu ya, su ihtiyacını genellikle bülbül kanıyla karşılar. Bizim garip bülbül nağmeleriyle kendinden geçerken gül de naz uykusundan uyanıp onun kanını içiverir. Bilindiği gibi, goncanın açması için bülbülün bütün gece boyunca aşk neşidelerine devam etmesi gerekir. Bülbül âşık, gül maşuktur. Gül, aşkının kendisi uğruna ne kadar fedakârlık yapabildiğini görmek için önce dallarına konmasına izin verir, sonra da onun mestliğinden yararlanarak dikenlerini batırıp bağrını kanatır. Böylece bülbülün kanı, gülün dikenlerine sızıp goncaya ulaşır ve ona renk katar. Öte yandan, bülbülün çığlıklarına aldırmayan gül, aslında seveninin kanına susamış, susuzluğunu bu yolla gidermeye çalışan bir sevgilidir. Yani anlayacağınız, ne gül olmak kolay ne de bülbül çocuklarım.
− “Bir gül dedi bülbül güle. Gül gülmedi gitti.
Gül bülbüle bülbül güle yar olmadı gitti” dedikleri doğru demek.
− Doğru ya dedem.
Gayenin notu: yazı çizi atölyesi ürünlerinden.