May 29

Hep düş | Işıl Erkan

Yazan Editör Kategori atölyeden

Bir düşü var adamın. Ve o düşünde bir kadın. Düşten damıtılmış, sahiciymişçesine sarhoş edici.

Feracesinde saklı kıvrımlı hatlarından süzülen birçok hikâyenin içinde hikâyesiz bir kadın. Gönüllere tüy hafifliğinde dokunup gözlere yumuşacık değen, dudaklardan coşkulu kıpırtı ve diri arzular ile dökülen…

Bir düş kadın, ele avuca gelmeyen.

Her sabah güle hasret bülbülleri kendinde yuvalamaya davet edercesine topladığı saçları, Uzakdoğu motifli saten sabahlığı ile oturuyor ceviz masasının başına Mihri Hatun. Dokunuyor ilkin. Değmeyi seviyor. Kahvenin son demlerini oyalayıp damağında tam yutkunduktan sonra, deri kaplı defterini okşuyor gözleri kapalı. Damar damar değiyor yumuşak parmakları yüzeyine. O noktada biraz düş görme isteği var, bir nebze yaratım duası. Biliyor fakat içten içe, her sabah olduğu gibi ilham ona sunacak kendini. Yüzünde hoşnut bir ifade, hokkasına uzanıyor. Bir rüzgâr sarıyor odayı büsbütün. Dalıp gidiyor hülyalı.

Gözlerini daha sıkı kapatıyor adam. Yeleğinin cebinde zincirli saatinin saniyelik kalp atışları. Önemli olan zamanın geçiyor olması. Zamanı düşü ile geçiriyor olması. Uyanıklığı dahi düşüne esir. Kokusu burun deliklerine yerleşmiş şimdiden. Çiçeksi pudra. O gizli ak gerdanın cıvıl cıvıl bahar esintisi. Düşten uzanıp kıvrılıyor saçlarının kıyısına. Ürpertici. Masalsı bir düş bu. Bir pencerenin kenarında, koltuğuna daha azimle yerleşiyor. Akşam karanlığı tüm duyularını kucaklamakta.

***

Mihri Hatun damlatıyor kâğıda esrikliğini. Gömleğinin sert kolalı yakalarında hayatın duruluğunu zarifçe taşıyabilen bir adamı anlatmak istiyor. Arzulu bir beyefendiyi. Bir an bakabilmek için gül cemaline, faytonu durduruyor keskin bir emirle Ali Ziya Bey. Geriye dönüyor o dik başı. Görünür görünmez gülümsüyor. Hayat saçılıyor Arnavut taşlı kaldırıma ışıl ışıl o kara gözlerinden. Ağaçlar nasipleniyor, çimenler gür delişmenlikle uzanıyor taşlara. Güneş de bakılana değiyor, ısıtıyor bakanı.

İçine çekiyor adam bir bütün görüntüyü. Dokunmak, uzanmak istiyor. Yepyeni bir doğuşa açmak istiyor gözlerini. Fısıldamak, sözler vermek, o tutulamayacak sözlerde birlikte kaybolmak.

Güzel gülümsüyor adam, gözleri mühürlenmiş gibi kapalı. Her mimiğinde bir hançer silinmez izler bırakıyor belleğine kadının. Kadın biliyor, her anı bedeninde tanımlayıp hapsetmeyi, dönüştürmeyi, yaşatmayı biliyor. Bekliyor bu yüzden. Zamanında alevlenip zamanında demlenmesi güzel şey aşkın, sabrediyor. Yazıyor…

Gözlerini açıyor Ali Ziya Bey. Karanlığa açılan gözleri hiçbir aydınlığın yaşatamayacağı kadar tutkulu. Parmakları kımıldıyor kumaş ile ahşabın kesiştiği yerlerde, tek tek sayıyor altın renkli zımbaları. Uyanışı lime lime etmiş hayal perdesini, etrafa bakınıyor. Sarı siyah uçucu görüntüler pencerede bir belirip kayboluyor. Pervazdan sızan uğultulu serinlik tenine değdi değecek.

Birden savuruyor kalemini fincanından tarafa kadın. Devamını getiremeden saçılıyor mürekkep. Bir garip hızla kuşatıyor sonsuz karalıkta her kelimeyi. İmkansızlığı anlayan düşler gibi, yok etmeye davranıyor ne kurulduysa ilmek ilmek bu zamana değin.

Öksüz ve yetim şimdi anın getirdikleri. Kimsesizlik acı acı kuşatmış odaları. Sahi böylesi bir adam var mıydı? Olmuş muydu hiç? Olacak mıydı bir sonraki günde? Ya o özlemle zihne akıp bedene can bağışlayan, tüm tutkulu düşleri gerçeğe yaklaştıran mücerret kadın?

Kim kimin düşüne, masalına değdi; giriftliğinde yok oldu büsbütün?

Siz mi kurdunuz yoksa cüretkâr zihinlerinizde ikisini de? Ali Ziya Bey mi olmak istediniz, Mihri Hatun mu gerçekte?

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...