Şub 14

Katlanmış kâğıt | Şirin Akın

Yazan Editör Kategori atölyeden

Son günlerinde babalarının yanında olmak için eve gelmişlerdi. İkiz kardeşlerin birbirlerinden bu kadar farklı olmaları hayret vericiydi. Aslında çocukluklarında böyle değillerdi. Zeynep ne kadar huzurlu, sevgi dolu, üretkense, Eda kontrolcü, içine dönük ve tüketendi. İkisi de kendi düzenlerini kurmuş çoluğa çocuğa karışmışlardı. Seçtikleri hayatı yaşıyorlardı. İşlerini de ellerine almışlardı. Eda kaymakam, Zeynep origami sanatçısı olmuştu.

Ben, onun elleri daha çok küçükken yaptığı eserlerinden biriyim. Kırmızı bir kâğıttan kesmeden, yapıştırmadan sadece katlayarak yarattığı bir gülüm. Her bir kıvrımımda kahkahaları, vazgeçilmemiş çabası, geniş görüşlülüğü var. Çılgın kız! Benden sonra ne kâğıtlara aynı tutkuyla can verdi bir bilseniz. İlk başta hep kendi için yaptı, kendine armağan etti. Sonrakileri başkalarına hediye etti. Kimine mutluluk, kimine ilham, umut oldu. Hiç durmadı, severek yaptı, severek verdi. Sanatını sayısız insana öğretti. “Sadece kâğıtları katlayarak kocaman bir dünya yaratabilirsiniz. O kocaman dünyanın içinde çocuklara yapmak istedikleri her şeyi yapabileceklerini gösterebilirsiniz” diyordu.

Bu sanatı, komşularının yurt dışından gelen büyük oğlundan öğrenmişlerdi. İki küçük kız için renksiz olan evlerinin bahçesi, o günden sonra şölene dönmüştü. Eda da çeşit çeşit objeler yapıyor, heyecanına heyecan katıyordu. İki kardeş adeta origaminin kendisi olmuşlardı. Hatta Eda bir keresinde “Sen ori ol, ben de gami” demişti.

Günler geçtikçe evdeki şölene anne baba tepki göstermeye başladı. Kızlarının boş yere vakit harcadığını düşünüyorlardı. Önceleri suratları beş karış, sessizce bakışları ile taciz ettiler. Zeynep çok aldırış etmiyordu. Islık çalarak büyülü bir melodi yaratıyor, renkli kâğıtlarını katlamaya devam ediyordu.  Oysa sessizliklerindeki sır, Eda’ya kapladığı alanın lüzumsuz olduğunu hissettiriyordu. Azarlasalar, düşündükleriyle yüzleşmeye bile razıydı. Böyle zamanlarda terk edilmekten korkan bir kedi gibi babasına yanaşırdı. Sonraları, sessizlik beyin yakan sözlere dönüşmüştü. Bir gün babaları, “Bu kadar kâğıt katlamaya kaymakam olurdunuz” deyince “Artık babamı mutlu etmeliyim” dediğini duydum.  Fersiz kalmış gözlerini görebiliyordum. Eşim olan sarı gülle hayallerine kendini katmak istemişti, ancak on yaşı büyük düşlerine destek veremedi. Gami, avuçlarının içine sıkışıp kaldı.

Eda şimdi kırk beş yaşında. Gün ışığı odanın farklı yerlerini aydınlatırken hasta yatağındaki babasına su verdi. Babası uykuya dalarken o derin bir sorgulama içindeydi. “Yoruldum, sana sürekli bir şey vermekten” dedi, burnunun ucunda. Yüreğinde tuttuğu öfke dökülüvermişti.  İçinde olduğum vitrinin önüne doğru yürüdü. Yıllar önce gözlerini terk eden fer geri gelmişti. “Önce kendime vermediğim sevgiyi kimse bana veremez.” Beni avuçlarının arasında şefkatle tutarken rengimle önce kendini besledi.

Not: yazı çizi atölyesi öykülerinden.

Yorumlar akışı .

yazı çizi  
Facebook Twitter More...