May 10

Svannah şehrinden 30 km güneye indiğinizde, tüm yollar Clarmont Tersanesi’ne ulaşırdı. Burası şehrin en büyük sanayi alanıydı. Her daim dövülen çeliğin sesini işitirdiniz. Vardiya usulüyle çalışan işçiler, Clarmont’a ait olmadıkları an birer ölüydü. Ne zaman ki Clarmont onları bağrına basar, içlerindeki canavar uyanır, kimisi çelik haddehanelerine, kimisi pruvalara, kimisi pupalara yönlenirdi. Demirin çığlığı içlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen acıyı bastırırdı. Ürettikleri gemiler tanrılarıydı. Bugünlerde Agememnon adlı gemiyi yapmaktalar. Devamı

May 07

En az dört saattir yolda olmalıydım, saatimi almayı unutmuştum. Hava ılık, güneşli ve yürümeye elverişliydi. Sadece saatimi değil, her şeyimi almayı unutmuş gibiydim, taşıdığım fazla bir yük yoktu çantamda. Zaten beni bekleyenler inatla hiçbir şeye ihtiyacım olmadığını vurgulamışlardı. Gerekli olan her şey varmış orada. Sanırım çocukluğumdan beri oraya gitmek istiyorum, fakat bir türlü zaman bulamamıştım, sürekli ertelemek zorunda kalmıştım. Hayat, böyle uzun tatillere fırsat vermeyecek kadar yoğundu. Belki de cesaretim yoktu. Devamı

Nis 04

“Beyaz ten, pembe dudaklar, koyu kahve bakışlar… Eh, bacaklar, bel, göğüsler de fena değildi hani. Kim demiş, önemli olan ruh güzelliği diye, şöyle bir baktın mı aklında kalacak, kalacak ki dönüp tekrar tekrar bakacaksın. Gece rüyana da girecek, yolda yürürken yüzünü de gülümsetecek. Zaten daha genç değil miyiz, ruhen anlaşalım da ne yapalım. Yarın bir gün öyle ya da böyle veda edilecek, anın tadını çıkarmak lazım. Anın tadı tenle kokuyla olur. İki öptün mü gelecek planları yapan hatunlardan Tanrı korusun. Cepte para, serde gençlik varken eğlen eğlenebildiğin kadar.” Devamı

yazı çizi