May 10

Svannah şehrinden 30 km güneye indiğinizde, tüm yollar Clarmont Tersanesi’ne ulaşırdı. Burası şehrin en büyük sanayi alanıydı. Her daim dövülen çeliğin sesini işitirdiniz. Vardiya usulüyle çalışan işçiler, Clarmont’a ait olmadıkları an birer ölüydü. Ne zaman ki Clarmont onları bağrına basar, içlerindeki canavar uyanır, kimisi çelik haddehanelerine, kimisi pruvalara, kimisi pupalara yönlenirdi. Demirin çığlığı içlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen acıyı bastırırdı. Ürettikleri gemiler tanrılarıydı. Bugünlerde Agememnon adlı gemiyi yapmaktalar. Devamı

Nis 16

Bir fotoğraf stüdyosundaydık. Annem ve arkadaşları biraz ileride sohbet ediyorlardı. O ise kaz ayaklarının ayrı bir güzellik kattığı gözleriyle bana doğru yol alıyordu. Sessizce. Anneme yakalanma korkusuyla kaçamak bakışlarla ona bakıyor, kulaklarıma kadar yanıp tutuştuğumu hissediyordum. İlk kez bana bu kadar derin, bu kadar çapkınca baktığını fark ediyordum. Yoksa? İçim titriyordu. Hafifçe başını eğip bana gülümsediğinde kafamı meşgul eden sorular, kilit altında tuttuğum yerden çıkıp beni sorguya çekiyorlardı. Hem de onun bal rengi gözlerinin ışığı altında. Olabilir miydi? Devamı

Nis 12

“Şehrin kalabalığı ve insanlar üstümüze üstümüze geliyor. Şunlara bakın: Boylu poslu adamlarla kadınlar ‘Buraların hâkimi biziz’ dermiş gibi dolanıyor. Kendileri yetmez, yüksek binalar egemenliklerinin sembolü sanki. ‘Bu gezegen bizim’ havasındalar.

Şu garip köpeklere yaşayabilecekleri bir köşe kalmazsa olacak budur. Ben de köpeklerimle kenti basarım.”

Şehrin göbeğinde, bankın etrafında on kadar köpek, tehditkâr bakışlarla bankta oturan önderlerini korumaya almıştı. Adam düşünmeye devam ediyordu. Devamı

yazı çizi