Nis 05

Yoksul evin kapısını güneş okşamaya başlamış, sokak öğle saatinde iyice boşalmıştı. Naciye, kapı önündeki taşın üzerine ilişerek ağrılı dizlerini güneşe verdi. Yaz başında güneşin bu kadar ısıtması pek de normal gelmiyordu, ama halinden memnundu.

Yedi yıl oldu, diye düşündü. Oğlu gideli tam tamına yedi yıl. Arıyordu arada bir aramasına da, bu yetmiyordu ki. Anne, ille de görmek isterdi yavrusunu, bağrına basmak. Neyse ki sağlığı ile ilgili bilgi alabiliyordu. Devamı

Nis 04

“Beyaz ten, pembe dudaklar, koyu kahve bakışlar… Eh, bacaklar, bel, göğüsler de fena değildi hani. Kim demiş, önemli olan ruh güzelliği diye, şöyle bir baktın mı aklında kalacak, kalacak ki dönüp tekrar tekrar bakacaksın. Gece rüyana da girecek, yolda yürürken yüzünü de gülümsetecek. Zaten daha genç değil miyiz, ruhen anlaşalım da ne yapalım. Yarın bir gün öyle ya da böyle veda edilecek, anın tadını çıkarmak lazım. Anın tadı tenle kokuyla olur. İki öptün mü gelecek planları yapan hatunlardan Tanrı korusun. Cepte para, serde gençlik varken eğlen eğlenebildiğin kadar.” Devamı

Nis 03

Korkarak girdin kapıdan içeri. Botlarını çıkarman uzun sürdü. Anneannen yardım etti düğüm olmuş bağcıklarını çözmene. Kafanı kaldırınca boy aynasında kendini gördün. Kamburun çıkmıştı. Çirkindin. Ayaklarını sürükleyerek yürüdün mutfağa doğru.

Biliyordun. O, dipteki odadaydı. Kokusunu duyuyordun. Ama gitmen doğru değildi yanına. Seni mutfaktaki tabureye oturttular. Kafanı masaya koydun. Ekmek kırıntılarıyla göz göze geldin bir an.  Çiçekli muşamba örtü soğuktu. İrkildin. Muşambanın soğuğu gözyaşlarını arkalara itti. Düğüm oturdu ince boğazına. Devamı

yazı çizi