May 22

− Neyse benim gitmem lazım.

− Tamam.

− Ha ama dur şeyi unuttum, yarın sabah bizim eski sınıf arkadaşlarıyla kahvaltı yapalım diyoruz. Ne dersin?

− Bilmem ki.

“Seni niye çağırdılar ki” dedi ev arkadaşım. “Bilmem, ben de çok uzak değildim onlara, yan sınıflarındaydım sonuçta” dedim ama benle ilgilenmiyor, bilgisayardan gözünü ayırmıyordu. Bir yandan da konuşmaya devam etti: Devamı

May 21

“Kesin şu alkışları, müziği duymak istiyorum.”

Latin müziğinin ritmine kaptırmış, gözleri kapalı dans edercesine sallanan kız, kafasından böyle bağırmayı geçiriyordu.

“Bizim memleketimizde alkışlamazlar. Oturup sessizce dinleriz biz. Ne o öyle, kendinden geçmiş çılgınca alkışlıyor. ‘Kesin!’ dedim duymadınız mı?

Ha şöyle… Bırakın dinleyelim.”

Sesi çıkamadı. Müzikle salınırken düşünmeyi sürdürdü. Devamı

May 20

“Bir kelimeye

Bin anlam yüklediğim zaman

Sana sesleneceğim.”

Özdemir Asaf

Dükkânımın içinde çok ses var aslında, gün içinde kapıdan içeri girenlerden hep aynı yorumu almışımdır: ‘’Bütün gün nasıl duruyorsunuz bu tik tak sesleri içinde, sıkılmıyor musunuz hep aynı sesten’’. Hangi insan sever ki saatten çıkan tek tip sesi? Dükkânıma gelen insanların ellerini sıktıktan sonra boş bir kâğıt uzatırım, önce bir anlam veremezler o boş kâğıtla ne yapacaklarına. Bu eski, toz kokan, her tarafı çeşitli saatlerle dolu dükkândan akıllarında bambaşka hikâyelerle çıkarlar. Nihayetinde onları kapıdan uğurlarken beyaz kâğıda yazılmış binlerce hikâye kalır. Devamı

yazı çizi