Ara 10

Son durağa dek yoluna saçılmış biçareleri insafsızca istifleyen dolmuşun boğucu havasından kurtulup, bozkır soğuğunu yüzüne yiyince bir ferahlama geliyor Fadime’ye. Olanca yorgunluğunu oracıkta unutup, adımlarını hızlandırmış ki “Ablacım, bir sayısal oynarız, di mi?” diyen Kiraz’ın ısrarcı bakışlarına tepkisiz kalamıyor. Gençliğin taşkın enerjisini maharetli ellerinde, cıvıl cıvıl şakıyan dilinde, masum bir uçarılıkla ışıldayan gözlerinde köpürten Kiraz’a karşı koymak ne mümkün. Sever de tazeyi. Devamı

Kas 07

Merdivenden çıktığında kapının açık olduğunu gördü. Henüz bir aslan saldırısından kurtulmuş ceylan gibi nefes almaya başladı. Elini kapının kulpuna atıp yapış yapış bir şeye dokunmuş ve neyse o iğrenç şeyi parmak uçlarından avcuna sıyırmak istiyormuş gibi hareketler yapıyordu. Birkaç kez tekrarladı bunu. Kulpu tuttu ama kapıyı itmek için hamle yapması zaman aldı. İçeride puslu bir hava, sanki ocağın üstünde çay vardı ve buharı her yanı sarmıştı. Camlar buğulanmıştı. Kapıdan içeri geçerken ayakkabısına takıldı, sabah alelacele çıkarken demek bu ayakkabı yüzünden açık kalmıştı kapı.

Ne büyük şanstı, komşuların ya da bir satıcının içeri girip, araklayacak bir şeyler bulmak için dolanırken bu manzara ile karşılaşmamış olması. Öyle olsaydı iş yerinden alırlardı onu. Bütün arkadaşlarının arasında belki ağlayarak belki sırıtarak, ellerinde kelepçeler, bağıra bağıra yaptıklarını itiraf ettiği sahne canlandı gözünün önünde. Neredeyse hoşuna gitti. Devamı

Eki 28

Anası öldüğünde on iki yaşındaydı, istemeye ilk geldiklerinde on beş, evlere temizliğe gitmeye başladığında henüz on yediye basmamıştı Safiye.

Sabah yedide evden çıkarsa Çayyolu, sekizde çıkarsa Kurtuluş, yedi buçuksa saat Bahçeli’deki eve gidiyor demekti. Otobüste kafasını cama yaslayıp yol boyu hayaller kurardı. Halıları süpürürken, camları silerken, eğilirken, doğrulurken, bezleri sıkarken… “Güle güle kirletin abla.” deyip çıktığı her evden sonra bir adım daha yaklaşıyordu hayallerine.

“Al kızım, ben bu ayakkabıları artık giymiyorum.” diyen hanımının verdiği ayakkabı kutusu, hayal kumbarası olmuştu. Koynundan çıkardığı parayı, kuruşuna dokunmadan atardı. Ara sıra önünden geçtiği vitrinlere gözü takılsa da “Dön kız önüne, sağa sola fazla bakma!” diyerek hırsla başını öbür tarafa çeviriyordu. Devamı

yazı çizi